2007 yılının
Temmuz ayında kaleme aldığım “Türkiye’nin 100. Yıl Vizyonu” çok güzel tepkiler
aldı. Ülkemiz için proje önerileri içeren bu makalem çeşitli dergi, gazete ve
web sitelerinde gündeme getirildi. Hatta Cumhurbaşkanlığı himayesinde 2008
yılında kurulan “Türkiye’nin Stratejik Vizyonu: 2023 Projesi” kapsamında gündeme
dahi getirildi (bkz: www.tsv2023.org). Ardından
Başbakan’ın İstanbul için açıklayacağı çılgın projenin benim bu makalemdeki
“Uygarlıklar Köprüsü” olduğu bazı medya kurumlarınca iddia edildi. Hoş
bu makalemdeki birçok projenin hükümet tarafından hayata geçirileceğini de medyadan
okuduk. 12 Haziran seçimlerinde AKP’nin seçim kampanyasında 2023 hedeflerine
yer vermesi de hoş bir tesadüftü. Demek ki aklın yolu birmiş.
Benim gibi
yaratıcılık, inovasyon, markalaşma ve pazarlama üzerine düşünen ve fikirler üreten
birçok insan var. Üstelik bu fikirlerini internette cömertçe paylaşıyorlar.
Ülkeyi yönetenler ve onların danışmanları bu fikirlerden daha fazla
yararlanmalıdır. Demokratik yönetimin bir parçası da budur bence.
Şu bir gerçek
ki, dünyanın daha güzel bir yer olması, yeryüzündeki insanlardan birinin bile
yaşadığına pişman olmaması için yaratıcı ve faydalı projelere ihtiyaç var. Bu
fikirler alt yapı, şehircilik, siyaset, kamusal yapılanma, spor, sanat ve daha
bir çok alanda olabilir.
Bu sebeple,
özellikle bloğu olan arkadaşlara ülkeyi yönetenlere ilham ve fikir verecek
proje önermelerini tavsiye ediyorum. İster dünya, ister ülkeniz, isterse
şehriniz için olsun, çevreye, insanlığa, estetiğe, gelişmeye yarayacak
projeleriniz varsa durmayın, bloglarınızda dile getirin.
Böyle bir
giriş yaptıktan sonra Türkiye’yi 100. yılında daha güçlü, daha gelişmiş, daha
zengin yapacağına inandığım diğer projelerimi aşağıda sizlerle paylaşmak
istiyorum.
Tarihi İstanbul’u Parlatalım
İstanbul 15
milyon nüfusu ve il sınırlarına kadar uzanan yerleşim alanlarıyla mega bir
kent. Vatandaşlarımızın gözünde İstanbul marka kentken, yabancıların gözünde
İstanbul algısı zayıftır. İtiraf etmeliyiz ki; İstanbul’un coğrafi güzelliğini
değerlendiremedik ve modern bir kentleşme sağlayamadık. Son zamanlarda
İstanbul’un güzelleşmesi ve dünyanın gözünde markalaşması bir sürü proje öne
sürüldü. Bu projelerden bir çoğu gerçekten harika. Yalnız İstanbul’u
kalabalıklaştıracak değil ferahlatacak projelere ihtiyaç var. Özellikle Bizans
surlarıyla çevrili tarihi İstanbul’u ferahlatmak gerekiyor. Bu tarihi bölge
için yepyeni bir plan hazırlanmalıdır. Bu tarihi bölge turizme, kültüre, eğlenceye
ve eğitime ayrılmalıdır. Bunun için yapılacak şey sur içinde kamulaştırma
yapmaktan geçiyor. İmarı kötü olan mahalleler kamulaştırılmalıdır. Burada
oturanlar İstanbul’a kurulması düşünen 2 yeni şehire ve TOKİ konutlarına taşınmalıdır.
Mahallelerin kaldırılmasıyla yaratılacak yeni boşluklara yeşil alan, kültür ve
eğlence yerleşkeleri, üniversiteler ve oteller yapılmalıdır. Özellikle tarihi
alanlar yeniden yapılandırılmalı, bölgeyle alakalı faaliyetleri olmayan
işyerleri uzaklaştırılmalıdır. Savaştan çıkmış görüntüsü veren Bizans surları
ise tamamen yıkılmalı ve yerine yepyeni, Bizans surlarından daha ihtişamlı Türk
surları yapılmalıdır. (Bizans’a ait olduğu için restore etmeyeceksek, yıkıp
yenisini yapmak daha doğru olmaz mı?)
Not 1: Kanal İstanbul projesi asla hayata geçirilmemelidir. 50 milyar
dolarımızı emecek olan bu projenin hedeflenen başarıya ulaşması imkansızdır.
Diyelim ki hedeflenen başarıyı yakaladı ve bu kanalın etrafında modern bir kent
yaşamı oluştu; bu İstanbul’u 40 milyonluk bir kente çıkaracak ve Anadolu
illerinin boşalıp İstanbul’a akmasına neden olacaktır. Zaten İstanbul ile
Anadolu arasında bir denge kuramadığı için gelişemeyen Türkiye daha problemli
bir ülke haline gelecektir. Bu fikrimi destekleyen makaleyi (http://ufukturu.blogspot.com/2006/10/baska-istanbul-var-m.html) adresinde okuyabilirsiniz.
Not 2: Gebze ve Dilovası İstanbul’a bağlı olmalıdır. Bu iki ilçe İstanbul’a
Kocaeli’nden daha yakındır. Haritaya baktığınızda veya coğrafyayı
incelediğinizde her iki ilçenin İstanbul sınırlarında olması gerektiği kolayca
görülür. Burada yaşayan nüfus kendini Kocaeli’ne değil, İstanbul’a yakın
görür. Bu iki ilçenin İstanbul’a
katılması daha büyük bir ekonomik sinerji yaratacaktır.
Not
3:İstanbul içindeki ticaret/mal limanları Tuzla ve
Büyükçekmece ötesine taşınmalıdır. Bu iki bölge arasındaki yerlere yük gemileri
yanaşamamalıdır. Aynı şekilde kuzeyde Şile ve Kilyos arasında da hiçbir zaman
yük limanı olmamalıdır. Taşınan limanlar halka açık park ve tesislere
dönmelidir. Böylece halk ve turistler Boğaziçi'nin ve İstanbul kıyılarının
eşsiz deniz manzarasından daha fazla yararlanabilir.
Not 4: Boğaz’daki yalıların mimari yapısı bozulmadan butik otellere
dönüştürülmesi için teşvik programı başlatılmalıdır. Boğazdaki askeri tesisler
ve devlet tesisleri turizmin hizmetine devredilmelidir. Buralar ya otel, ya da
kamuya açık (kültür tesisi, müze ve benzeri) yerler olmalıdır.
Not 5: İstanbul’da kıtalar arası geçişi kolaylaştırmak ve köprü trafiğini
rahatlatmak için İstanbul Boğaz’ının iki yakasındaki sahil yollarına bağlanan 2
şeritli tüp geçitlerden 10 tane yapılmalıdır. Bunların 5 tanesi Avrupa yakasına
geçişi, 5 tanesi de Anadolu yakasına geçişi sağlamalıdır. Birinci tüp
geçit Sarayburnu ile Kadıköy arasında olmalıdır. İkincisi Karaköy ile Üsküdar
arasında olmalıdır. Üçüncüsü Beşiktaş ile Kuzguncuk arasında olmalıdır. Dördüncüsü
Kuruçeşme ile Çangelköy arasında olmalıdır. Beşincisi Aşiyan ile Göksu
arasında olmalıdır. Altıncısı İstinye ile Çubuklu arasında olmalıdır. Yedincisi
Tarabya ile Beykoz arasında olmalıdır. Sekizincisi Rumeli kavağı ile
Anadolu kavağı arasında olmalıdır. Dokuzuncusu Sarıyer ile Yuşa Tepesi
arasında olmalıdır. Onuncusu Garipçe köyü ile Poyrazköy arasında
olmalıdır. 2 şeritli tüp geçit yapmak hızlı ve ekonomik olacaktır. Bu tüp
geçitler sayesinde hem İstanbul’un trafiği hem de boğazın 2 yakasındaki sahil
yolu trafiği önemli ölçüde azalacaktır.
Marka Şehirler Yaratmalıyız
Her şehrimizi
markalaştırmak, zenginleştirmek ve kentsel dönüşümünü sağlamak için hükümetin
başlattığı marka şehirler projelerine destek verilmelidir. Her şehrimiz farklı
bir özelliğiyle ön plana çıkmalıdır. Bir şehri markalaştırmak sadece
belediyenin meselesi olmamalıdır. Zaten sadece belediyenin vizyonu ve
kaynağıyla çözülecek bir mesele de değildir. Bir şehir turist, yatırımcı ve
yerleşimci çekebiliyorsa markalaşmış demektir. Bu kişileri çekmek için de
şehirleri cazip hale getirmek gerekiyor. Hükümetin marka şehirler yaratmak
üzere atacağı adımlar Türkiye’nin batısı ve doğusu arasındaki gelişmişlik
farkını da ortadan kaldırabilme fırsatını yaratacaktır. Hatta gelir dağılımı
farklılıklarını dahi azaltacaktır. Yalnız hükümet İstanbul’un nüfusunu
artıracak projelerden vazgeçmediği sürece marka şehirler projeleri başarıya
ulaşmaz. Doğu ve Güneydoğu Anadolu’yu kalkındırmak için marka şehir projeleri
buradaki şehirlerden başlamalıdır.
Not: Bir şehri markalaştırmanın adımlarından birisi de şehirdeki sosyal
hayatın cazip ve tatmin edici olmasıyla mümkündür. Bir çok noktada başarılı
olan hükümetin insanların eğlenmesini sağlayan alanlar, bölgeler yaratmadaki
gusto’suzluğu marka şehirler yaratma hayalinin gerçekleşmesinin önündeki en
önemli engeldir. Anadolu’daki şehirlerin bırakın turist çekmeyi, il
takımlarında oynayan yerli ve yabancı futbolcularını dahi şehirlerinde
tutamamaları, bu şehirlerde tatmin edici gece ve eğlence hayatının inşaa
edilememesinden kaynaklanmaktadır. Marka şehirler yaratmak için kentli insanın
sosyal ihtiyaçlarını gidermeye yönelik projeleri öne almak iyi bir başlangıç
olacaktır.
Çevreci Enerjiye Yönelmeliyiz.
Türkiye’nin en
büyük ithalat kalemi akaryakıt ve doğalgazdır. Cari açığımızı artıran ve
ülkemizi kirleten bu enerji kaynaklarının alternatifini yaratmak için ülkece çaba
harcamalıyız. Rüzgar, güneş, dalga ve toprak enerjisinden yararlanarak elektrik
üretmek üzere teknoloji geliştirme amaçlı ar-ge faaliyetlerine devlet destek
olmalıdır. Bu tip çevreci enerji üretmeye girişen özel ve resmi kurumlara her
türlü kolaylık ve destek sağlanmalıdır. Yeni farkına vardığımız rüzgar
değirmenlerinin sayısı hızla artmalıdır. Köyler, belediyeler elektrik
ihtiyaçlarının bir kısmını bu tip çevreci yatırımlarla karşılamalıdır.
Not: Yerli otomobil için yapılan hamlelerde mutlak şart elektrikli otomobil
olmalıdır. Yerli elektrikli otomobile çok büyük vergi avantajı sağlanmalıdır.
Böylece Türkiye’nin akaryakıt ithalatı ve dünyaya saldığımız karbondioksit bir
nebze olsun azalabilir.
Üniversiteler Ülkesi Olmalıyız
Özellikle Doğu
ve Güneydoğu Anadolu bölgemizde son derece modern üniversiteler kurmalıyız. Hem
gençlerimizin hem de akademisyenlerimizin tercih edeceği derecede güzel
olanaklara sahip üniversiteler açmalıyız. Bu bölgelerimizin gelişmesi için
üniversiteler ve üniversite öğrencileri lokomotif olacaktır. Bu üniversitelere
dünyanın dört bir yanından öğrenciler ve akademisyenler de gelmelidir.
Sporcular Ülkesi Olmalıyız
Halkın spor
yapabileceği rekreasyon parkları yapmak, beden derslerinin süresini artırmak,
amatör kulüplere destek olmak, profesyonel sporculara cazip ödül programları
sunmak, spor salonları yapmak, statları yenilemek, uluslararası spor
müsabakalarını ülkemizde yapılmasını sağlamak,…bunların hepsi güzel hareketler.
Ama yetmez, yetmemeli. Amatör ve profesyonel olarak spor yapan vatandaş
sayımızı 10 katına çıkarmalıyız. Ki bu bile neredeyse aynı nüfusa sahip
olduğumuz Fransa’daki sporcu sayısına yaklaştıramayacaktır. Disiplinli bir
şekilde ve amaca yönelik yapılan sporun sporcuya aşıladığı zihniyet bu ülkenin vatandaşlarının
birbirine karşı daha hoşgörülü olmasını sağlayacaktır. Ülkemiz insanında az
bulunduğunu düşündüğüm centilmenlik, adil rekabet, ekip olma, disiplinli
çalışma bilincinin en kolay sporla gelişeceğine inanıyorum. Sporda elde edilecek
uluslararası başarılar vatandaşların birlikte daha çok şey başaracağına olan
inancını artıracaktır.
Vizesiz Giriş Yapılan Ülke
Olmalıyız
Özellikle
komşu ülkelerin vatandaşları sadece kimlik göstererek ülkemize girip
çıkabilmelidir. Aynı hakkı komşu ülkeler de bizim vatandaşlarımıza
sağlamalıdır. Ama bu uygulamayı başlatan biz olmalıyız. Madem komşularla sıfır sorun yaşamak
istiyoruz, buradan başlamalıyız.
Türkiye Müslüman Ülkeleri
Demokrasiye Davet Etmelidir
Dünyanın en
modern, en özgürlükçü ve en gelişmiş Müslüman ülkesi Türkiye’dir. Türkiye doğru
bir dille diğer Müslüman ülkeleri demokrasiye davet etmelidir. Halkını baskıyla
yöneten diktatörlere şirin gözükmek, iktidarı babadan oğula devreden kralların
elini sıkmak bize yakışmaz, yakışmıyor. Tüm Müslümanlar en az bizdeki kadar bir
demokraside yaşamayı hak ediyor. Müslümanların demokraside huzur bulacağını,
Müslüman ülkelerin demokrasi sayesinde gelişeceğini, İslam’ı daha çok insanın
benimsemesi için Müslüman ülkelerin demokrasinin bayraktarlığını yapması
gerektiğini dindaş ülkelere Türkiye doğru dış politikalar ile anlatmalıdır. Bu
ülkelerde demokrasi isteyen gruplara açık veya örtülü destek çıkmalıdır.
Atatürk’ün çizdiği yolun diğer Müslüman ülkelerce de benimsenmesi 100. Yıl
vizyonumuzda mutlaka olmalıdır.
Yönetim Mekanizmalarımızı Yeniden
Yapılandırmalıyız
Mevcut yönetim
mekanizmalarının adil, dürüst ve etkili yönetime izin vermediği bir gerçek.
Mevcut anayasanın zengine de fakire de, güçlüye de zayıfa da, çoğunluğa da
azınlığa da dar geldiği ayrı bir gerçek. Yeni anayasa insan hakları, kuvvetler
ayrılığı, sürdürülebilir büyüme, adalet ve özgürlük düşünülerek
hazırlanmalıdır. Seçilmiş yöneticilerin hakiki iktidar olabildiği, ihtiyacımız
olan modern yasaların kolayca çıkarılabildiği, diktatörlük veya para heveslisi
yöneticilerin karanlık emellerini kursağında bırakacak, insan haklarını ve
özgürlükleri en önde tutan, gelecek nesillerin değişim taleplerine ipotek
koymayan yeni bir yönetim mekanizması inşaa etmeliyiz.
İşte benden
naif öneriler:
· Devlet protokolünün tepesinde Başkan, ardından Denetim Meclisi Başkanı,
ardından Yasama Meclisi Başkanı gelmelidir.
· Ülkeyi yönetecek Başkan ve bakanlarıyla, ili yönetecek Başkan ve ekibi Yönetici
Seçimleriyle belirlenmelidir. Vatandaş ülkesini yönetecek ve ilini yönetecek
partiyi bu seçimde belirlemelidir. İcracı bakanlıklar ve kurumlar yöneticilerin
sorumluluğunda olmalıdır.
· Yönetici seçimleriyle belirlenen yöneticilerin icraatlarını ve resmi
kurumların denetimini yapacak Denetim Meclisi’nin seçimleri bir hafta sonra
yapılmalıdır. Denetim meclisine seçilenler partilerinden istifa edip
bağımsızlaşmaları gerekir. Özerkleştirilen adalet sistemi ve güvenlik (ordu,
polis ve istihbarat) teşkilatları doğrudan Denetim Meclisine karşı sorumlu
olmalıdır. Denetim meclisinin görevden alma yetkisi olmalıdır ama göreve atama
yetkisi olmamalıdır.
· Hükümet tarafından önerilecek yasaları inceleyecek, düzeltilmesi için
hükümete iade edecek, onaylayacak veya reddedecek olan Yasama Meclisini her
üniversiteden gönderilen temsilciler oluşturmalıdır. Her üniversite göndereceği
5 temsilciyi akademisyenlerinin ve öğrencilerinin seçimiyle belirlemelidir.
Kürdistan’ı Biz Kuralım
Kürtler tarih
boyunca devlet kuramamış talihsiz bir millet. Irak’ın kuzey bölgesinde henüz
meşrulaşmamış bir Kürdistan devleti var. Ama hala bağımsızlıklarını ilen etmiş
değiller ve niye bekledikleri de belli değil! Bu bölgenin Irak’tan bağımsızlığını
ilan edip devlet kurmasına biz ön ayak olmalıyız. Bu yeni komşumuzu emperyalist
güçlerin himayesinden kurtarıp kendi himayemize almalıyız. Devlet
mekanizmalarını oluşturmasını biz sağlamalıyız. Ordusunu ve polis teşkilatını
biz eğitmeliyiz. Sanayisini ve ticaretini geliştirmesi için yardımcısı
olmalıyız. Demokrasiyle yönetilmesini sağlamalıyız. Aramızdaki ticaret ve
ziyaret serbest olmalıdır. İstanbul’dan Adana’ya nasıl gidebiliyorsak, Erbil’e
de öyle gidebilmeliyiz. Diyarbakır’daki bir tüccar ile nasıl ticaret yapıyorsak
Musul’daki tüccarla da öyle ticaret yapabilmeliyiz. Türkiye’deki Kürt kökenli
vatandaşlar çifte vatandaşlık hakkına sahip olmalıdır. Aynı şekilde
Kürdistan’daki Türk kökenliler de çifte vatandaşlık hakkına sahip olmalıdır. Hem
oradaki seçimlerde hem de buradaki seçimlerde oy kullanabilmelidirler. Türkiye’deki
Kürt sorunu Kuzey Irak’ta kurulacak kardeş ülke Kürdistan ile bıçak gibi
kesilecektir. 100. yılımıza bölünmeden Kürt sorununu çözmüş olarak girmek
istiyorsak yukarıdaki öneriyi daha detaylı bir plan dahilinde hayata
geçirmeliyiz. Taraflar kazan-kazan esasına dayalı görüşmelerde adil pazarlıklar
yapar ve uzlaşmacı bir yaklaşım sergilerse Türkiye bölünmez, Kürtler de vatan
sahibi olur. Ama sanırım bu çözümü düşünmemizi istemeyen biz ve onlar değiliz,
diğerleri!
Türkiye’nin
100. Yıl Vizyonu başlıklı makalelerimin devamını getireceğim. Amacım tartışılmaya değer ve tartışmaya açık
fikirler ortaya atarak düşünce dünyamızı geliştirmek ve önce ülkeme sonra da
insanlığa faydalı projeler üretmektir. Öneri ve eleştirilerinizi yazarsanız
sevinirim.
Not: Bu yazıyı 28 Nisan 2011’de yazmama rağmen
yayınlamak için 12 Haziran seçimlerinin tamamlanmasını beklediğimi bilmenizi
isterim.