2016 yılındaki 15 Temmuz darbesiyle bir cemaatin
yapabileceği kötülüklerin, işleyebileceği günahların nerelere ulaşabileceğini
görmüş olduk. Allah korusun başarılı olsalardı, daha da kötü günlere yelken
açacaktık.
Fethullahçılar 1970’li yıllardan beri kötülüklerini ve sayılarını
artırarak darbe gününe kadar geldiler. Yıllarca takiye yaptılar, hak yediler,
harama el uzattılar. Kendilerine inananları sömürdüler, kullaştırdılar.
Kendilerinden olanların haksızca yolunu açtılar, kendilerinden olmayanları
haksızca engellediler. Sınav sorularını çaldılar. Kamu kaynaklarını müritlerine
peşkeş çektiler. Kalabalıklaştıkça, zenginleştikçe kibirleştiler. Koca bir
menfaat grubu oldular. Nüfuslarından ve nüfuzlarından aldıkları kuvvetle devlet
içinde paralel devlet kurdular. Kendilerini engelleyebilecek, foyalarını ortaya
çıkarabilecek insanlara kumpaslar kurdular. Emelleri için masumlara zulmetmekten
kaçınmadılar. Diğer cemaatleri bile sindirdiler. Sonunda cemaatten terör
örgütüne dönüştüler.
Elbette FETÖ cemaati ne ilktir ne de son olacaktır. Ne kadar
iyi nedenlerle kurulsalar bile cemaatler kötülük yuvası olmaktan kurtulamazlar.
En masum cemaat bile taraftar
kazandıkça, nüfuz edindikçe, malı, mülkü, parası arttıkça, gözü doymaz bir
yapıya bürünecek ve daha fazlasını isteyecektir. Edindiği fakir ve orta halli
müritlerin zekat ve bağışları onlara yetmeyecek, zenginlere, işadamlarına
musallat olacaklardır. O da yetmeyecek kamu olanaklarını sömürmek ve devlet
malını yağmalamak için iktidara yanaşacaklardır. Destek verdiği parti
iktidardaysa devletin içine yuvalanacaktır. Zamanla iktidardaki siyasi partiyi
dilediği gibi manipüle edecek, hak ve hukuku çiğneyecek, devlet içinde paralel
bir yapı kuracaktır. Devletten, belediyeden ballı ihaleler, ucuz arsalar
alacaklardır. Vakıflar, şirketler kuracak, vergiden ve denetimden muaf
tutulmayı başaracaklardır. Elbette diğer cemaatleri de baskılamayı unutmayacak,
onların müritlerini cebren ve hile ile devşirmeye çalışacaktır. Son hamlesi de
devletin başına geçmek olacaktır. Şeriat bahane, para şahane, iktidar yeganedir
onlar için. Amaca ulaşmak için takiye yapmaktan, kumpas kurmaktan, günah
işlemekten, hak yemekten, cinayet işlemekten asla geri durmayacaktır. Gözü kara
ve acımasızdırlar. Hedef ve planlarında bir aksama olursa kolayca teröre
başvurabilirler.
Sadece iktidar hırslarından dolayı girdikleri günahlardan
değil müritlerine ve topluma verdikleri zararlar açısından da cemaatler kötü oluşumlardır.
Kısaca cemaatler vatana millete hayırlı kurumlar değildir.
Bu makalemi sonuna kadar okursanız hem dini açıdan hem de insani
açıdan cemaatlerin zararlarını sizlere tek tek anlatacağım.
Öncelikle dini cemaatlere, onların kurucularına, yöneticilerine
(heyetlerine) ve üyelerine seslenmek istiyorum.
Yanlış yapıyorsunuz.
Şirke giriyorsunuz. Dinen en büyük günah olan şirk günahını
işliyorsunuz. Müşrik olmuşsunuz haberiniz yok.
Müslüman olmanız, dindar olmanız, şeriatçı olmanız, tevhid
inancınız sizin şirke düşmenizi engellemez. “Tek ilah Allah’tır, ondan
başa ilah yoktur” demeniz ve buna kalpten inanmanız sizi müşrik
olmaktan kurtarmaz.
Allah’a ortak tutmamak yetmez, Allah’a ortak da olmamanız
gerekir. Ama sizler Allah ile ortakmışsınız gibi davranıyorsunuz. Allah adına
ahkam kesiyorsunuz.
Birileri size kulluk ediyorsa siz kendinizi
ilahlaştırmışsınız demektir. Allah’ın kullarını kendinize devşirmeniz
günahların en büyüğüdür. Birileri size kulluk ediyorsa veya siz birilerine
kulluk ediyorsanız siz apaçık müşriksinizdir.
Kuran’daki pek çok ayette Allah sadece kendisine kulluk
yapılmasını, sadece kendinden yardım dilenmesini ister. Ayrıca Kuran’daki pek
çok ayette din adamlarının (evliyaların, ulemaların, hocaefendilerin, şeyhlerin,
şıhların, imamların, mevlanaların, mollaların, ayetüllahların, gavsların)
efendi bellenmesinin günah olmasından bahsedilir. Bunların örneklerini aşağıda
bulabilirsiniz.
Fatiha suresinin 5.ayetindeki: "Ancak sana kulluk
eder ve yalnız senden yardım dileriz" cümlesi başta Müslümanlar
olmak üzere tüm insanlara başkalarına kulluk etmeyin, Allah’a yakınlaşmak için
başkalarından aracılık istemeyin manasına gelmekteyken, cemaatler ne yapıyor?
Akıl çelerek, beyin yıkayarak, Allah ile aldatarak, cehennemle korkutarak, cennetle
havuçlayarak insanları kendilerine kul yapıyorlar. Hatta bazı cemaatler
müritlerine kuldan öte köle gibi de bakmakta ve davranmaktadır.
Sakın, bir mürit çıkıp da, “biz kimsenin kulu, kölesi
değiliz” demesin. Dini anlamda "kul" kelimesi, Allah'a kulluk eden,
O'na itaat eden, O'na teslim olan ve O'nun emir ve yasaklarına göre yaşayan
insanı ifade eder. "Kul" kelimesi Arapça kökenlidir ve temel olarak
"hizmet eden, itaat eden, boyun eğen" anlamlarına gelir. Sen üyesi
olduğun cemaate ve liderine sorgusuz sualsiz itaat ediyorsan, hizmet ediyorsan
destek veriyorsan, bal gibi de kulluk yapıyorsun demektir. Kulluk yapıyorsan
şirke de düşüyorsun demektir. Sen Allah’ına kulluğunu yap, ne diye bir faniye,
cemaate kulluk edersin ki?
Nahl suresinin 36. ayetinde de “Allah'a kulluk edin ve
tağuttan sakının” diye bir bölüm vardır. Buradaki “tağut” kelimesi,
Allah'tan başka ibadet edilen her şeyi, insanı Allah'tan uzaklaştıran her türlü
otoriteyi ve sistemi ifade eder. Cemaatler ve onun başındaki liderler tağutun
ta kendisidir. Bunun farkına varamayacak kadar kör olmuştur cemaatçiler.
Tevbe suresi, 31.ayetinde “Onlar, Allah'ı bırakıp
hahamlarını ve rahiplerini rab edindiler. Meryem oğlu Mesih'i de (rab
edindiler). Oysa onlar, bir tek ilaha kulluk etmekten başka bir şeyle
emrolunmadılar. O'ndan başka ilah yoktur. O, onların ortak koştuklarından
münezzehtir” yazar. Bu ayet, Yahudi ve Hristiyanların din adamlarını ve
rahiplerini "rab" edinmelerini eleştirir. "Rab edinmek"
burada, onların sözlerini sorgusuz sualsiz kabul etmek, Allah'ın sözünün önüne
geçirmek, onların helal ve haramlarını Allah'ın helal ve haramları gibi
benimsemek anlamında kullanılmıştır. Bu ayet, Müslümanlar için de önemli bir
uyarıdır. Din adamlarına, cemaat liderlerine veya evliyalara aşırı bağlılık
göstererek onları Allah ile aralarına koymak, onların sözlerini Kuran ve
Sünnet'in önüne geçirmek, bu ayette eleştirilen duruma benzer bir hataya
düşmeye yol açabilir. Ayet, asıl emrin yalnızca tek bir ilaha (Allah'a) kulluk
etmek olduğunu vurgular.
Yine Tevbe suresinin 116.ayetninde Allah “Size
Allah’tan başka yol gösteren yoktur” diyor. Buna rağmen Müslümanlar
kendilerine yol gösterici bulmak için tarikat ve cemaatlere koşuyor. Tek yol
gösterici Kuran’dır. O da 114 sure içeren yaklaşık 200 sayfalık bir kitaptır.
Onu okuyarak, vicdanına danışarak, aklını kullanarak pek ala seni bu dünyadan
cennete götürecek yolu bulabilirsin. Başka yol göstericiye neden gerek
duyuyorsun? Sana yol göstermeye çalışanların senden faydalanmaya çalışan kan
emici sülükler olduğunun farkında değil misin?
Araf suresi 3.ayette "Rabbinizden size indirilene
uyun ve O'ndan başka dostlar(evliya) edinmeyin. Ne kadar da az öğüt alıyorsunuz!"
yazar. Bu ayet, insanlara yalnızca Kuran'a uymalarını emreder ve Allah'tan
başka "evliya" edinmemelerini söyler. "Evliya" kelimesi
burada dostlar, yardımcılar, koruyucular anlamında kullanılmıştır. Ayet, dini
konularda referans kaynağının ve rehberin sadece Allah'ın vahyi olması
gerektiğini vurgular. İnsanların, dini konularda Allah'ın vahyini bir kenara
bırakıp, başka insanların (evliya olarak görülenler dahil) sözlerini mutlak
doğru kabul etmeleri ve onlara aşırı bağlanmaları eleştirilir. "Az öğüt
alıyorsunuz" ifadesi, bu uyarıya dikkat etmenin önemini vurgular.
Allah Zümer suresinin 2 ve 3.ayetlerinde cemaat liderlerine
kulluk edenleri daha güçlü uyarır. “Şüphesiz biz sana Kitabı hak ile
indirdik. Öyle ise dini yalnız O'na has kılarak Allah'a kulluk et. İyi bilin
ki, halis din yalnız Allah'ındır. O'ndan başka dostlar (evliya) edinenler
(derler ki): 'Biz onlara ancak bizi Allah'a daha çok yaklaştırsınlar diye
kulluk ediyoruz.' Şüphesiz Allah, ayrılığa düştükleri şeylerde aralarında hüküm
verecektir. Şüphesiz Allah, yalancı ve nankör olanları hidayete erdirmez.”
Bu ayetler, dinin halis bir şekilde yalnızca Allah'a ait olduğunu ve kulluğun
sadece O'na yapılması gerektiğini vurgular. Allah'tan başka "evliya"
(aracılar) edinenlerin durumu eleştirilir. Onların, bu "evliya"lara
Allah'a yakınlaşmak için ibadet ettikleri, ancak bu durumun yanlış olduğu
belirtilir. Ayet, Allah'a yakınlaşmak için insanları aracı kılmanın veya onlara
aşırı bağlanmanın, tevhid ilkesine aykırı olabileceğine işaret eder. Doğrudan
Allah'a yönelmek ve O'na halis bir şekilde kulluk etmek esastır.
Yunus suresinin 18.ayeti; “Bazılarınız
Allah’ı bir kenara koyup, kendilerine hiçbir hayrı dokunamayacak kimselere biat
ediyorlar ve “yol gösterenimiz ahirette bizim adımıza Allah’tan günahlarımızın
bağışlanmasını talep edecek” diyorlar. Onlara sor bakalım, biat ettikleri
faniler Allah’ın yeryüzünde göremediği bir şeyi mi görüp, Allah’a anlatacaklar?
Yüce Allah’a ortak ettiğiniz bu kişilerden hemen uzaklaşın” diyor. Allah çok net bir şekilde aracı kabul
etmiyor. Allah herkesi eşit bir şekilde muhatap alıyor. Kendisini Allah katında
cemaatinin sözcüsü ilan edenleri Allah “müşrik” ilan ediyor. Elbette pek çok
din adamı, cemaat lideri Yunus suresinin bu ayetinin din adamlarını değil,
putları hedef aldığını söyler ve çevirisini de böyle yaparlar. Yersen
cehenneme, yemezsen cennete gidersin.
Ankubet suresinin 41.ayeti: “Allah
varken evliyaları takip edenlerin durumu kendisine bir yuva yapan örümcek
örneği gibidir. Halbuki evlerin en çürüğü örümcek evidir.” Bu ayette
Allah, tarikatlardan ve tarikat liderlerinden kimseye hayır gelmeyeceğini
apaçık söylüyor.
Enam suresinin 116.ayeti de cemaatlerin kendi çıkarları için
taraftarlarını Allah yolundan uzaklaştırabileceklerini ifade eder. “Yeryüzünde
bulunanların çoğuna uyarsan seni Allah yolundan saptırırlar. Onlar ancak zanna
uyarlar ve onlar sadece yalan söylerler.” Bu ayet, çoğunluğun görüşüne
körü körüne uymanın tehlikesine dikkat çeker. Cemaat liderleri veya evliyalar
etrafında oluşan büyük topluluklar, bazen çoğunluğun yanlış yolda olabileceği
gerçeğini göz ardı edebilirler. Ayet, insanları kendi akıllarını kullanmaya,
Kuran ve Sünnet'e göre hareket etmeye ve çoğunluğun yanlış yönlendirmesine
karşı uyanık olmaya teşvik eder. Doğruluk ölçüsü çoğunluk değil, Allah'ın
vahyidir. Bu ayet nerde çokluk, orada bokluk dercesine, tek tipleşmenin günah
olduğunu vurgulamaktadır.
Kaf suresinin 16.ayetinde “Allah size şah damarınızdan
yakındır” yazar. Yani Allah sizin dibinizdedir. Onunla direkt konuşmak,
ona yalvarmak, ona dua etmek varken neden aracılarla Allah’a ulaşmaya
çalışırsınız. Allah ile aranıza girip aracı olmayı teklif eden tarikat
liderlerine neden aldanırsınız? Sahtekara bile bile aldanmak da günahtır.
Kehf suresi 110.ayette Allah Muhammed’e şöyle diyor: “De
ki: Şüphesiz ben, ancak sizin benzeriniz olan bir beşerim; yalnızca bana sizin
ilahınızın tek bir ilah olduğu vahyediliyor. Kim Rabbine kavuşmayı umuyorsa,
artık salih bir amelde bulunsun ve Rabbine ibadette hiç kimseyi ortak tutmasın.”
Cemaat liderleri ne diyor? “Biat ettiği bir imamı olmayan müslüman cennete
gidemez” diyor.
(Kuran’dan verdiğim örneklere inanmıyorsanız sure adını ve
ayet numarasını Google’a yazarak kontrol edebilirsiniz.)
Pek çok cemaat üyesinin yukarıda verdiğim ayetlerin farkında
olmadığını biliyorum. Bir cemaate mensup olmanın İslami şart olduğunu
zannettiklerini biliyorum. Sırat köprüsünden cemaat liderleri sayesinde
geçebilecekleri safsatasına kandıklarını biliyorum. Bir cemaate üye olmayan
Müslümanları garipsediklerini biliyorum. Ama bilsinler ki 82 milyonluk
Türkiye’nin %99’u Müslümandır ve bunların sadece %5’i (yaklaşık 4 milyon kişi)
bir cemaate üyedir. Neden 77 milyon insan cemaatlere üye değildir, biliyor
musunuz? Yukarıda verdiğim ayetleri bildiği için herhangi bir cemaate üye
olmaz. Üye olursa şirke gireceğini, müşrik olacağını bilir de ondan. Ahiretini
yakmamak için cemaatlerden uzak durur.
Bu ayetlere apaçık muhalefet ederek cemaat kuranlar da, bu
cemaatlere üye olanlar da azgın azınlıktır. Nüfusları 4 milyon kadardır.
Ey cemaat kurucuları!
Allah, peygamberlerine bile kulluk yapılmasını yasaklamışken,
siz nasıl olur da, kurduğunuz cemaat üyelerini sorgusuz sualsiz size biat
etmesini, her daim sizi desteklemesini, sizin izinizden yürümesini istersiniz?
Yahudiliğin ve Hristiyanlığın Allah yolundan çıkmasının sebeplerinden
biri de ruhban sınıfı ise siz ne demeye kendinizi din alimi, tarikat lideri,
cemaat başı ilan edip, ruhbanlaşırsınız? Nasıl olur da hikmetinizi Allah’tan
aldığınız yalanını yayarsınız? Bunların şirk olduğunu nasıl görmezsiniz? Allah
tarafından kutsandığını, yetkilendirildiğini, güçlendirildiğini söyleyen
firavunlardan, diktatörlerden, krallardan ders almadınız mı? Allah onları helak
etmedi mi?
Eyyy camaat üyesi! Sana gelince… Bu yoldan çabuk dön. Bir
cemaate üye olarak, bir cemaat liderine taparak, büyük günaha giriyorsun.
Cehenneme koşarak gidiyorsun haberin yok. Zararın neresinden dönersen kardır. Derhal
cemaatten ayrıl. Kendini kullandırtma. Dini duygularını sömürtüp ne idüğü
belirsizlere kulluk yapma. Cemaatine köle olma.
Bak kardeşim şirk günahı sadece birden fazla tanrıya
tapmakla ilgili değildir. Tanrının yardımcılarına (meleklerine, şeytanına,
cinlerine) tapmak da şirktir. Hristiyanların yaptığı gibi baba-oğul-kutsal ruh
üçlemesi de şirktir (ki İslam çok tanrıcılıktan daha çok üçleme icat ettiği
için bozulmuş Hristiyanlık yüzünden gönderilmiş bir dindir).
Kuran ortadayken, hadisler ortadayken, siyer kitapları
ortadayken, dini kitaplar ortadayken, dinini bunlardan öğrenmen gerekirken bir
insanı, bir cemaati rehber edinmen de şirktir. Bir cemaat liderini peygamber
mertebesinde çıkarman, onu ilahlaştırarak anlatman şirktir.
Hz. Muhammed gençliğinde neden Erdemliler İttifakı’nın
(Hülful Füdul) kurucuları arasında yer aldı? Çünkü putperest cemaatler halkın
kanını emiyordu. Mürtilerinin beynini uyuşturmuş, kanlarını emiyordu. Ahlak
yerine ahlaksızlık aşılıyordu halka. Mekke’yi yönetenlere halkın tepki
vermemesi için çalışıyorlardı. Şimdi de öyle. Cemaatler halkı hak yolundan
uzaklaştırmak için vardır. Bil ki;
·
Cemaatler insan mezbahalarıdır.
·
Cemaatler insanı Allahtan uzaklaştırma
merkezleridir.
·
Cemaatler insanı İslam’dan uzaklaştırma
üsleridir.
·
Cemaatler insanın aklını ve kalbini mühürleme
yerleridir.
·
Cemaatler cehenneme yolcu taşıyan
terminallerdir.
·
Cemaatler şeytani girişimlerdir.
Cemaatler üzerinden Allah’a ulaşmanız imkansızdır, olsa olsa
şeytana ulaşabilirsiniz ve maalesef şeytana ulaştığınızı da anlayamazsınız.
Şeytanın hizmetine girdiğinizi fark edemezsiniz. Cümbür cemaat cehenneme
gittiğinizi göremezsiniz.
Tüm cemaatler istismarcıdır. Dindar insanların dini
duygularını istismar ederler. Dine sığınarak, güya dini bir yapı kurarak,
resmen Allah’a, peygamberine ve dinine alternatif olmaya çalışırlar.
Cemaatlerin topluma vereceği hiçbir şey yoktur. Tam aksine
toplumları çukura çeker, toplumların geriye gitmesine neden olur. Tarikatların
hakim olduğu toplumlarda asla adalet olmaz, asla eşitlik olmaz, asla refah
olmaz, asla bilim yeşermez, teknoloji çıkmaz. Tarikatlar olsa olsa mankurt
(beyni yıkanmış, aklı dondurulmuş, robotlaşmış) insanlar yetiştirir.
Cemaatler kendine mürit edinmek için kendini hoş gösterir,
masum gösterir, adil gösterir, haktan gösterir, yardımsever gösterir. Tek amacı
vardır; gelirini sülük gibi emeceği müritler bulmak. Kendisine para, mal, mülk
aktarabilecek yeni müritler bulmak için de yine müritlerini kullanır. Kendini
kullandırtma.
Cemaat kurucuları, liderleri şeytana pabucunu ters
giydirecek kadar uyanıktır, zekidir. Ağızları iyi laf yapar. Hitabetleri
güçlüdür. Kuran’dan, hadislerden Arapça cümleler okuyarak etrafını etkilemeyi
bilir. Cennetten, cehennemden, iyilikten, yardımlaşmadan bahsederek ağını
kurar. İlginç zikir yöntemleriyle müritlerini adeta sarhoş eder. Tek amacı
cemaatten içeri bir adım attırmaktır. O adımı
attırdıktan sonra müritlerinin gözünü ve gönlünü takiye ile büyülerler.
Kendileri aracılığıyla cennete gideceğine inandırırlar. Mürit hipnotize
olduktan sonra artık cemaatin kulu, kölesi olur. Cemaat lideri ne derse inanır,
ne söylerse yapar. Aklına ve vicdanına artık hiç başvurmaz. Robotlaşmıştır.
Emir kulu olmuştur.
Zaten mürit Allah’ın verdiği aklını kullansa, uyanık olsa,
yukarıdaki ayetlere vakıf olsa cemaatlere adım dahi atmaz. Bu da cemaatlerin
kan kaybetmesine, küçülmesine neden olur. Ama asla yok olmazlar. Çünkü dinini
bilmeyen, Kuran’ı bir kere bile açıp okumamış, ayetlerin ne demek istediğini
merak etmemiş cahil insan hep olacaktır. Bir de bilirsiniz, cahillerin cesareti
çok olur. Bu yüzden kanla, başla, canla cemaatlerini ve şeyhlerini överler. Şeyh
uçmaz, müridi uçurur misali cemaat liderini neredeyse peygambere eş tutarlar. Neyse,
demek ki onlar kabir azabını henüz dünyadayken yaşamaları gerekiyormuş, diyelim
ve devam edelim.
Cemaatler müridinin uyanmasını engellemek için dış dünya ile
bağını olabildiğince koparmaya çalışır. Bunu yapabilmesi için müridinin cemaat dışı
insanlarla (ister başka tarikattan olsun, ister dindar olsun, ister laik olsun,
ister deist/ateist olsun, ister yabancı olsun, ister arkadaşı olsun, isterse
akrabası olsun) görüşmesini engeller. Hatta cemaate girmemekte ısrarcıysa anne
babasıyla dahi ilişkisini kesmesini ister müridinden. Görüşürse günaha
gireceğini telkin eder.
Müridinin gözü açılmasın, aklı çalışmaya başlamasın diye dış
dünyayı da takip etmesini istemez, ne televizyon seyretsin, ne radyo dinlesin,
ne gazete/dergi okusun, ne sosyal medyaya girsin, ne gezsin, ne etkinliğe
gitsin ister. Müritlerini kişiliksizleştirmeye çalışırlar, bireyselliklerini
kaybedip tek tipleşmeye zorlarlar. Cemaatler müritlerinin her şeyi cemaati ile
yapmasını ister. Böylece cemaat iyice içine kapalı yaşar. Cemaat dışındakileri
kötü, kafir görürler.
Cemaatler mürit kaybetmemek ve yeni müritler kazanmak için
doğruluğun ve normalliğin dışına çıkmak zorundadır. Din adına, liderleri adına
palavralar uydurmak zorundadırlar. Dinin elden gitmekte olduğu kaygısını yaymak
zorundadırlar. Diğer cemaatlere, diğer
tarikatlara, diğer mezheplere, diğer dinlere, dindar olmayanlara ve dinsizlere
karşı nefret pompalamak zorundadırlar. Safsatalarıyla gerçeklerin üstünü örtmek
zorundadırlar. Müritlerini dünya gerçeklerinden koparabildikleri, akıl ve
mantıktan uzaklaştırabildikleri, radikalleştirebildikleri oranda
sömürebilirler. Bu yüzden araştıran, sorgulayan, eleştiren mürit istemezler.
Aklı hür, vicdanı hür mürit istemezler. Sadece itaat eden ve biat eden
müritlere ihtiyaç duyarlar. Bu sebeple cemaatlerin insan kalitesi ve IQ’su çok
düşüktür. Bilime, teknolojiye, tıbba, mühendisliğe, mimariye, hukuka, sosyal
bilimlere katkıları hiç olmaz. Tam tersi müspet bilimlerin yeşermesine engel
olurlar.
Not: Cemaatler eskiden müritlerinin okuyup tahsil
görmesini istemezdi ama tahsillilerde daha çok para olduğu ve devleti ele
geçirebilmek için okumuş müritlere ihtiyacı olduğu için artık okumaya pek karşı
değiller. Hatta çıkarlarına yaradığı için artık kızların okumasına da pek karşı
değiller. Bu yüzden dershaneler açtılar, üniversiteler açtılar. “Üniversitelerimizde
bilim yapamazsak da ilim yaparız, daha zengin müritlerimiz olur, devlet
olanaklarından daha fazla yararlanırız” vizyonuyla eğitimcilik oynuyorlar.
Neredeyse 30 yıldır var olan cemaat üniversitelerinden birinin dahi bilime,
teknolojiye, insanlığa katkısı olmamıştır. (Olduysa yorumlara yazın lütfen.
Aydınlanalım.)
Tarikata giren mürit oltaya takılmış balık gibidir. Çırpınsa
da oltadan kurtulamaz. Dini safsatalar eroin gibidir, mürit ne kadar safsata
duyarsa, daha fazlasını ister. Sonunda zombiye dönüşür. Maalesef müritler
yaşayan ölülerdir.
Cemaatler içinse müritleri sayıdan ve paradan ibarettir.
Onların hayatını gasp ederler ve asla bundan suçluluk duymazlar. Allah’ın
kulunu tek tipleştirip, kendilerine köle edinmekten asla rahatsız olmazlar.
Çünkü vicdansızdırlar, Allahsızdırlar. Öyle olmasa yukarıdaki ayetleri bile
bile cemaat kurmazlardı, değil mi?
Cemaatlerin içinde pek çok kanunsuzluk ve ahlaksızlık
yaşanmaktadır. Ama kol kırılır yen içinde kalır misali cemaatlerin içinde olup
biten haksızlıklar, ahlaksızlıklar asla dışarıya sızdırılmaz. Cemaatlere bağlı
kurslarda, okullarda, yatakhanelerde dayaklar, mobbingler, tacizler, tecavüzler
gırladır. Cemaatlerde insan onuruna yakışmayacak pek çok uygulama vardır. Cemaat
liderinin lüks tüketimi, şehvet düşkünlüğü, zinaları, zenginliği, nepotizmi
görmezden gelinir. Cemaatinin işlediği haltları bilen müritler ise beyinleri
yıkandığı ve vicdanları köreltildiği için seslerini çıkarmazlar. Bazı cemaatler vergi kaçırır, kara para aklar
cemaat üyelerinin vicdanı sızlamaz. (Halbuki Hz.Muhammed, “haksızlık
karşısında susan dilsiz şeytandır” demesine rağmen.)
Elbette cemaatin müritleri zekatlarını, kurbanlarını ve daha
bilumum bağışlarını da cemaate yapar. Oysaki İslam’a göre zekat direk ihtiyaç
sahibine verilmelidir. Bir aracıya vermek mübah değildir. Bu yüzden ihtiyaç
sahiplerine versin diye zekatını cemaate vermek dinen caiz değildir. Hele hele
verdiğiniz zekatı cemaat amacı dışında kullanıyorsa sadece cemaat değil, zekatı
veren de günaha girer.
Müritler öylesine hipnotize olmuştur ki, fakirlik çeken öz
kardeşine veya akrabasına maddi yardım yapacağına cemaatine yapar. Mürit olan
iş adamı kazandığı kardan, maldan, mülkten doğan zekatı asgari ücret verdiği
çalışanlarına dağıtmak yerine cemaatine verir. Zaten hiçbir cemaat kendisinin
müridi olmuş işadamına çalışanlarına yardım et demez, bize yardım et der.
Bu kadar kötü işlere bulaşan cemaatlere mürit olmasanız
bile, maddi ve manevi destek veriyorsanız, onların günahlarına ortak
oluyorsunuz demektir. O cemaatlerde eziyet gören, sömürülen insanların ahı sizi
de bağlar.
Kuranda apaçık yasaklanmışken, bir sürü kötü örnek varken,
neden din adamları cemaat kurma peşinde? Paranın gözü kör olsun. Erk hırsının
canı çıksın. Kafasını dine takmış, din araştırmaları yapmış bir insan için cemaat
kurmak şirket kurmaktan daha karlı, siyasi parti kurmaktan daha erklidir. Kolay
para kazanırsın, kolay güç elde edersin. Para kazanmanın da güç kazanmanın da
sınırı yoktur. Bu yüzden cemaatlerin ekonomisi kısa sürede büyük holdinglerin
seviyesine gelebilmekte ve aşabilmektedir. Vakıf olarak işlerini yaptıkları
için de vergiden muaf çalışmaktadırlar. Diledikleri gibi, hesap vermeden bağış
toplama yetkileri de vardır. Hemen hemen her sektörde kurdukları işletmelerle
dev bir holding gibidirler.
Bazı cemaat liderleri, doğrudan Allah'tan ilham veya vahiy
aldıklarını iddia ederek, kendi öğretilerini ve emirlerini kutsallaştırmaya
çalışırlar. Geçmişte kendini peygamberden üstün gören, mehdi, mesih, Hz.İsa
ilan eden, hatta Allah olduğunu iddia eden cemaat liderleri bile çıkmıştır.
Cemaatler böyle tehlikeli yerler, günah yuvalarıdır.
Cemaat kurmak mı daha günahtır, cemaate üye olmak mı, gelin
siz karar verin.
Yazıma burada bir ara verip, cemaatlerden bihaber olan
okurlarım içi bazı kavramları açıklamak isterim.
Cemaat; mezhep, tarikat, dergah, tekke veya zaviye demek
değildir.
Mezhep, anlayış veya ekol bir dinin çeşitli görüş
ayrılıkları nedeniyle ortaya çıkan kollarından her birine verilen isimdir. Mezhepler,
dini hükümlerin ve ibadet şekillerinin farklı yorumlanması sonucu ortaya çıkar.
İslam’da 2 ana mezhep vardır: Sünnilik ve Şiilik. Bu ana mezheplerin altında da
anlayış farklılıklarından dolayı alt mezhepler ortaya çıkmıştır. Bu alt mezhepler İslam dini içerisinde farklı
yorum ve uygulamaları temsil eden düşünce okullarıdır.
·
Sünniliğin alt mezhepler: Hanefilik, Şafiilik,
Malikilik, Hanbelilik, Eşarilik, Maturidilik, Selefilik
·
Şiiliğin alt mezhepleri: Zeydilik, İsmailik, İsnâaşerilik,
Not: İslam’ın ilk yıllarında Haricilik, Mutezile, İbadiyye
gibi mezhepler de vardı. Ama bunlar zamanla ya kayboldu ya da küçüldü.
Alt mezheplerde de ayrışma olmuş ve tarikat dediğimiz alt
kolları türemiştir.
Tarikatlar, tasavvuf yoluyla manevi eğitim veren ve
müritlerini Allah'a yakınlaştırmayı amaçlayan sufi gruplardır. Tarikatlar,
genellikle bir şeyh veya pir tarafından yönetilir. Tarikat, genellikle
kurucusunun dinî ilkeleri ile karakterize edilen, dinî inançlarına göre
toplumdan ayrı bir şekilde yaşayan insanlardan oluşan dinî topluluklar ve
örgütlerdir. Dini tarikatlara örnekler: Kadirilik, Nakşibendilik, Mevlevilik,
Rufailik, Cerrahilik, Halvetilik, Melamilik verilebilir. Caferilik ve Alevilik
de Şii mezhebine bağlı tarikatlar olarak adlandırılabilir.
Tarikatlarda da ayrışma olmuş ve cemaat veya tekke dediğimiz
alt kolları türemiştir.
Cemaat, bir tarikata bağlı insanların bir kısmının bir
dini lider veya öğretinin etrafında toplanması, kendine has dini topluluk
oluşturmalarıdır. Bazı cemaatlerin alt kolları da cemaat veya dergah olarak
anılır. Dini cemaatlere örnekler: Nurcular, Menzilciler, Süleymancılar, Kıbrısiler,
Fethullahçılar, Adnan Oktarcılar, İsmailağa Cemaati, İskenderpaşa Cemaati,
Erenköy Cemaati, Işıkçılar Cemaati verilebilir. Bazı cemaatlerde sivrilen hocalar, sevilen
alimler cemaat içinde küçük topluluklar oluşturur, bu küçük topluluklar zamanla
büyür ve kendi cemaatlerini oluşturur.
Mezhepler, alt mezhepler, tarikatlar, cemaatler ve alt
cemaatler; bir ağacın kolları gibi dallanıp budaklanmış dini zümrelerdir.
Matruşka gibi birbirinin içinden çıkmalarına rağmen birbirlerine karşı mesafelidir,
hatta kanlı bıçaklıdırlar.
Cemaatler, sadece dini yorum ve ritüellerdeki farklılaşmadan
dolayı değil, maddi anlaşmazlıklardan dolayı da birbirlerinden hazzetmezler. Bu
yüzden sık sık birbirlerini kafir, mürtet (dinden çıkmış) ilan ederler.
Ellerinden gelse birbirlerini bir kaşık suda boğabilirler. İçlerinden biri
iktidarı/gücü ele geçirse diğerlerini sınırlandırmaya, yasaklamaya kalkar. Bu
tarihte çokça yaşanmıştır. Bir zamanlar iktidar ile aynı yolda ilerleyen
Fethullahçılar devlet içinde iyice konuşlandıktan sonra diğer tarikatlar üzerinde
baskı kurmuş ve büyümelerini engellemiştir.
Bir dinin içinde mezheplerin, alt mezhepleri, tarikatların,
ve cemaatlerin olması aslında o dinin bölündüğünün bir göstergesidir. Tarihte
bu tip bölünmeler yeni dinlerin doğmasına sebep olmuştur. Örneğin Sabiilik (Mandeizm)
ve Hristiyanlık böyledir. Başlarda Yahudiliğin bir tarikatı (veya cemaati) iken
kendi başına bir dine dönüşmüşlerdir.
İslam’daki tarikat ve cemaat oluşumların pek çoğu dinleşmeye
çalışmıştır ama pek azı bunu başarabilmiştir. Dürzilik, Bahailik buna
örnektir.
Halbuki Allah mezheplere, tarikatlara, cemaatlere
bölünmemeleri için Müslümanlara Kuran’da sıkı sıkı tembih eder.
Âl-i İmran suresinin 103.ayetinde; “Hep birlikte
Allah'ın ipine (Kur'an'a) sımsıkı sarılın. Parçalanıp ayrılmayın. Allah'ın
üzerinizdeki nimetini hatırlayın: Hani siz birbirinize düşman idiniz de O,
kalplerinizi birleştirmişti. İşte O'nun nimeti sayesinde kardeşler olmuştunuz.
Yine siz bir ateş çukurunun kenarında idiniz de O sizi ondan kurtarmıştı. İşte
Allah, doğru yola erişmeniz için ayetlerini size böyle açıklar.” yazar.
Bu ayet, Müslümanların gruplara bölünmemesi, birlik ve beraberlik içinde
yaşamasını öğütleyen en temel ayetlerden biridir.
En'am suresinin 159.ayetinde; “Dinlerini parça parça
edenler ve grup grup olanlar var ya, senin onlarla hiçbir ilişiğin yoktur.
Onların işi ancak Allah'a aittir. Sonra Allah onlara yaptıklarını
bildirecektir.” yazar. Bu ayet, dinlerini parçalara ayıran ve gruplara
(fırkalara, mezheplere) bölünenlerden uzak durmayı emreder. Buna rağmen ne
cemaat liderleri ne de cemaat müritleri bu ayeti takar.
Şüra süresinin 14.ayetinde; “Onlar kendilerine ilim
geldikten sonra, sırf aralarındaki kıskançlık yüzünden ayrılığa düştüler”
yazar. Önceki dinlerdeki bölünmenin alimlerin birbirinin kıskanmasından dolayı
grupçuluk yapmasıyla başladığını ifade eder. İnsanların, kendilerine ilim
(vahiy, bilgi) geldikten sonra bile kıskançlık, çekememezlik gibi nedenlerle
ayrılığa düştükleri belirtilir. Bu, ayrılığın temelinde nefsi ve dünyevi
sebeplerin olabileceğine işaret eder.
Kurandaki bu ayetlere rağmen alimler çatır çatır mezhepler,
tarikatlar, cemaatler oluşturup Müslümanları bölmüşlerdir. Elbette bu
bölenlerin de bölünenlerin de hayrına olmamıştır. Şeytanın oyuncağı haline
gelmişler, İslam’ı kirletmişler, dindarları Allah’tan uzaklaştırmışlardır.
Günümüzde Türkiye'de resmi kaynaklara göre 200'den fazla cemaat
bulunmaktadır. Ancak bazı araştırmacılar bu sayının 500'ü aştığını iddia
etmektedir. Ayrıca belli başlı 30 cemaat silsilesi ve bunların 400 dalı olduğu
belirtilmektedir.
Bu kadar çok cemaat olmasının sebebi, bu işin karlı
olmasıdır. Cemaat kurucuları ve yöneticileri, cemaatleri belli bir büyüklüğe
ulaştıklarında müthiş zengin olurlar. Altlarında son model lüks makam araçları,
villalar, hizmetçiler bulunur. Bu zenginliği sürekli kılmak ve artırmak için
cemaatini sürekli büyütmeleri ve hiçi üye kaptırmamaları gerekir. Cemaat
üyelerinin sadakatini artırmak ve daha fazla üye edinmek için söylemlerinde
radikalleşirler, pek çok hayali düşmen üretirler, pek çok günah icat ederler,
pek çok dini yalan söylerler.
Bu bugün de böyle, geçmişte de böyleydi.
Osmanlı zamanında tarikat ve cemaatlere tekke veya zaviye
denirdir. Tekke, tarikat üyelerinin toplandığı, eğitim ve ibadet yaptığı
yerlerdir. Tekke, şeyhlerin ve müritlerinin manevi eğitim aldıkları
merkezlerdi. Osmanlı zamanındaki tekkelere örnekler: Galata Mevlevihanesi,
Konya Mevlana Tekkesi, Bektaşi Tekkesi, vb. Zaviye ise, kırsal alanlarda
kurulan küçük tekkelere verilen isimdir. Bazı zaviyeler tekkelere bağlıdır.
Tekke ve zaviyeler Cumhuriyetin ilk yıllarında (1925)
kapatılmış ve açılması yasaklanmıştır. Bunun sebebi tekke ve zaviyelerin
Osmanlı zamanında pek çok sorun çıkarması, Osmanlının batışına etki etmesi
olduğu kadar yeni kurulan Cumhuriyete karşı olmaları ve halkı devlete karşı kışkırtmalarıdır.
Elbette Osmanlıya zararı dokunmayan ve Cumhuriyete karşı çıkmayan tekke ve
zaviyeler de vardır ama bunlar azınlıktadır ve etkisizdirler. Bunların kendi
müritlerine karşı zararsız olduklarını da düşünemeyiz.
Elbette tarikatların vatana millete zararlı olduğunu, menfaatleri
için düşmanla işbirliği dahi yapabilecek karakterde olduklarını sadece Atatürk
görmedi. 550 yıl önde Fatih sultan Mehmet de tarikatları kapadı, mallarına el
koydu, liderlerini astırdı. Çünkü o dönemdeki tarikatlar imparatorluğa kafa
tutar olmuşlardı. Halkı devletine karşı kin ve düşmanlığa sevk eder olmuşlardı.
Olur olmaz verdikleri fetvalarla halkı birbirine düşürmüş ve devleti zora
sokmuşlardı. Ozanları öldürtebiliyor, başka cemaatlerden olanları linç
edebiliyor, devlet adamlarını, paşaları aşağılayabiliyorlardı. Fatih’in yapmak
istediği reformlara karşı çıkıyorlar, halkı galeyana getiriyorlardı. Halktan
topladıkları zekatlarla, bağışlarla inanılmaz mallara, mülklere ve arazilere
sahip olmuşlar, ticarete bile yön verir hale gelmişlerdi.
En nihayetinde Fatih Sultan Mehmet tarikatlara haddini
bildirecek hamleyi yaptı. Mallarına el koydu. Anadolu’da ve Balkanlarda
sükuneti sağladı. Merkezi otoriteye olan inancı artırdı. Tarikatların sesinin
kısılmasıyla ve etkinliğinin azalmasıyla birlikte Osmanlının kurumsallaşması
hızlandı. Ayrıca da fetihlerini finanse edecek önemli bir fona da kavuşmuş
oldu. Fatihler ardı ardına geldi ve tüm Anadolu Osmanlıya katılmış oldu.
1100’lü yıllarda da Selçuklu Devletinin zayıflamasında bir
tarikatın önemli rolü vardı. Hasan Sabbah tarafından kurulan Haşhaşi tarikatı
yaptığı beyin yıkamalarıyla müritlerini intihar komandolarına çevirmiş ve pek çok
Selçuklu büyüğüne suikast yapmıştır. Döneminin en bilge din adamlarından biri
olan Hasan Sabbah cemaatleştikten sonra zamanla radikalliğe ulaşmış ve
cemaatini teröre bulaştırmıştır.
Şimdilerde Sünnilik ve Şiilik gibi ana mezheplerden biri olan
Selefilik de bir zamanlar Sünniliğin Hanbeli mezhebinin bir alt koluydu. 1700’lü
yıllarda Osmanlı toprağı olan Hicaz yarım adasında yine Hanbeli mezhebinin bir
kolu olan Vehhabiliğin yükselişiyle Selefilik ana mezhebe dönüştü diyebiliriz.
Çünkü hem Şiiliğe hem de Sünniliğe karşı aşırı itirazları olan Selefilik zamanla,
özellikle de günümüzde Sünnilikten kopmuş ve bağımsızlığını ilan
etmiştir. Vehhabi tarikatı kurulduktan sonra Suud ailesiyle işbirliği yaparak Osmanlıya
karşı Arapları ayaklandırmış ve Suudi Arabistan’ın kurulmasına ön ayak
olmuştur. O günden bu güne Suudi Arabistan’ı kral ve Vehhabiler birlikte
yönetmektedir. Selefilik de içinde pek çok tarikat ve cemaat barındırır. Öyle
ki bu tarikat ve cemaatler bir şeriat ülkesi olan Suudi Arabistan’da daha katı
şeriat kuralları istedikleri için pek çok defa isyan çıkarmıştır. 1970’li
yıllarda bu cemaatlerden birinin ülkenin daha radikal olması için çıkardıkları
bir isyanda Mekke’yi istila etmişler, binlerce esir almışlar ve günlerce direnmişlerdir.
Bu olayın etkisiyle (radikallerin talebine kulak vererek) Suudi Arabistan gerçekten
de daha fazla radikalleşmiştir. Kadınlara tanınan pek çok hak ihlal edilmiş,
şeriat adı altında zaten kıt olan insan hakları tamamen ortadan kaldırılmıştır.
Selefilik ve Vehhabilik içinde yeni doğan cemaatler bu radikallikle de yetmemiş
El Kaide gibi silahlı gruplar oluşturarak dünyada terör estirmişlerdir. Zamanla
El Kaide de ılımlı gelmiş olmalı ki, Selefi ve Vehhabi cemaatler İŞİD adlı
silahlı bir örgüt oluşturarak Suriye ve Irak bölgesinde milyonlarca başka mezheplerden,
tarikatlardan insanları vahşice katletmişlerdir.
Cemaatlerin fıtratı budur. Bugün kamuoyuna şirin gözüken
cemaatler, büyüdüklerinde veya fırsat bulduklarında vahşileşeceklerdir. Çünkü
Allah’a değil, şeytana hizmet etmektedirler. Şeytan da insanların bölünmesini
ve birbirlerine karşı düşmanlık beslemesini ister. Cemaatler de bu işe yarar.
Sonuç
Ne kadar iyi niyetle başlamış olursa olsun fıtratı gereği
tüm cemaatler kirlenir ve şeytanın oyuncağı olur.
Sayın cemaat kurucusu, sayın cemaat liderleri, çok geç
olmada cemaatinizi lav edin. Yeterince günaha girdiniz, yeterince Allah’a
ortaklık ettiniz, yeterince haram yediniz, yeterince kul hakkı yediniz,
yeterince Müslümanların arasına nifak soktunuz, yeterince şeytana hizmet
ettiniz. Yol yakınken bu günahtan dönün, müritlerinizden özür dileyin, Allah’a
tövbe edin, cemaatinizi dağıtın.
Sayın mürit, bil ki; cemaatlerin üstesinden ne devlet ne de
millet gelebilir. Onların üstesinden ancak üyeleri, yani siz müritleri
gelebilir. Uyanın ve cemaatlerinizi terk edin. Sadece Allah’a kulluk edin.
Etrafınızdakileri de uyandırın. Allah’a layık olmak, cennete gitmek için
aracıya ihtiyacınız yok. Kendi aklınız, vicdanınız ve ahlakınızla dininizi
yaşayınız. Cemaatte kalmaya devam ettiğiniz sürece cümbür cemaat cehenneme
gideceksiniz. Söylemediler deme.
Not: Tarikatlar, cemaatler yasaklansın demiyorum. Ama
denetlensinler. Diğer STK’larla aynı hakka sahip olsunlar. Vergilerini
ödesinler. Devletten ve halkın vergilerinden geçinmesinler. Üyelerine insanlık
dışı muamele yapmasınlar. Müslümanlar bilinçlenirse tarikatlar zaten büyük
kitleler dönüşemez ve yalnızlaşırlar. Böyle olursa kendilerini ispatlamak için
gerçekten halkın ve dinin yararına faaliyetlerde bulunurlar belki. Şeytandan
uzaklaşıp Allah’a yaklaşırlar belki.