2016 yılındaki 15 Temmuz darbesiyle bir cemaatin
yapabileceği kötülüklerin, işleyebileceği günahların nerelere ulaşabileceğini
görmüş olduk. Allah korusun başarılı olsalardı, daha da kötü günlere yelken
açacaktık.
Fethullahçılar 1970’li yıllardan beri kötülüklerini ve sayılarını
artırarak darbe gününe kadar geldiler. Yıllarca takiye yaptılar, hak yediler,
harama el uzattılar. Kendilerine inananları sömürdüler, kullaştırdılar.
Kendilerinden olanların haksızca yolunu açtılar, kendilerinden olmayanları
haksızca engellediler. Sınav sorularını çaldılar. Kamu kaynaklarını müritlerine
peşkeş çektiler. Kalabalıklaştıkça, zenginleştikçe kibirleştiler. Koca bir
menfaat grubu oldular. Nüfuslarından ve nüfuzlarından aldıkları kuvvetle devlet
içinde paralel devlet kurdular. Kendilerini engelleyebilecek, foyalarını ortaya
çıkarabilecek insanlara kumpas kurdular. Emelleri için masumlara zulmetmekten
kaçınmadılar. Diğer cemaatleri bile sindirdiler. Sonunda cemaatten terör
örgütüne dönüştüler.
Elbette FETÖ cemaati ne ilktir ne de son olacaktır. Ne kadar
iyi nedenlerle kurulsalar bile cemaatler şer yuvası olmaktan kurtulamazlar. En
masum cemaat bile taraftar kazandıkça, nüfuz edindikçe, malı, mülkü, parası
arttıkça, gözü doymaz bir yapıya bürünecek ve daha fazlasını isteyecektir.
Edindiği fakir ve orta halli müritlerin zekat ve bağışları onlara yetmeyecek,
zenginlere, işadamlarına musallat olacaklardır. O da yetmeyecek kamu
olanaklarını sömürmek ve devlet malını yağmalamak için iktidara yanaşacaklardır.
Destek verdiği parti iktidardaysa devletin içine yuvalanacaklardır. Zamanla
iktidardaki siyasi partiyi dilediği gibi manipüle edecek, hak ve hukuku
çiğneyecek, devlet içinde paralel bir yapı kuracaklardır. Devletten,
belediyeden ballı ihaleler, ucuz arsalar, bedelsiz tahsisler alacaklardır.
Vakıflar, şirketler kuracak, vergiden ve denetimden muaf tutulmayı
başaracaklardır. Elbette diğer cemaatleri de baskılamayı unutmayacak, onların
müritlerini cebren ve hile ile devşirmeye çalışacaklardır. Son hamlesi de
devletin başına geçmek olacaktır. Şeriat bahane, para şahane, iktidar yeganedir
onlar için. Amaca ulaşmak için takiye yapmaktan, kumpas kurmaktan, günah
işlemekten, hak yemekten, cinayet işlemekten asla geri durmayacaklardır. Gözü
kara ve acımasızdırlar. Hedef ve planlarında bir aksama olursa kolayca teröre
başvurabilirler.
Sadece iktidar hırslarından dolayı girdikleri günahlardan
değil, müritlerine ve topluma verdikleri zararlar açısından da cemaatler kötü oluşumlardır.
Kısaca cemaatler vatana millete hayırlı kurumlar değildir. Hele dine hiç
yararları yoktur, zararları çoktur.
Bu makalemi sonuna kadar okursanız hem dini açıdan hem de insani
açıdan cemaatlerin zararlarını sizlere tek tek anlatacağım.
Öncelikle dini cemaatlere, onların kurucularına, yöneticilerine
(heyetlerine) ve üyelerine seslenmek istiyorum.
Yanlış yapıyorsunuz.
Şirke giriyorsunuz. Dinen en büyük günah olan şirk günahını
işliyorsunuz. Müşrik olmuşsunuz haberiniz yok.
Müslüman olmanız, dindar olmanız, şeriatçı olmanız, tevhid
inancınız sizin şirke düşmenizi engellemez. “Tek ilah Allah’tır, ondan
başka ilah yoktur” demeniz ve buna kalpten inanmanız sizi müşrik
olmaktan kurtarmaz.
Allah’a ortak tutmamak yetmez, Allah’a ortak da olmamanız
gerekir. Ama sizler Allah ile ortakmışsınız gibi davranıyorsunuz. Allah adına
ahkam kesiyorsunuz.
Birileri size kulluk ediyorsa siz kendinizi
ilahlaştırmışsınız demektir. Allah’ın kullarını kendinize devşirmeniz
günahların en büyüğüdür. Birileri size kulluk ediyorsa veya siz birilerine
kulluk ediyorsanız siz apaçık müşriksinizdir.
Kuran’daki pek çok ayette Allah sadece kendisine kulluk
yapılmasını, sadece kendinden yardım dilenmesini ister. Ayrıca Kuran’daki pek
çok ayette din adamlarının (evliyaların, ulemaların, hocaefendilerin, dervişlerin,
şeyhlerin, şıhların, imamların, mevlanaların, mollaların, ayetullahların, gavsların)
efendi bellenmesinin günah olmasından bahsedilir. Bunların örneklerini aşağıda
bulabilirsiniz.
Fatiha suresinin 5.ayetindeki: "Ancak sana kulluk
eder ve yalnız senden yardım dileriz" cümlesi başta Müslümanlar
olmak üzere tüm insanlara başkalarına kulluk etmeyin, Allah’a yakınlaşmak için
başkalarından aracılık istemeyin manasına gelmekteyken, cemaatler ne yapıyor?
Akıl çelerek, beyin yıkayarak, Allah ile aldatarak, cehennemle korkutarak, cennetle
havuçlayarak insanları kendilerine kul yapıyorlar. Hatta bazı cemaatler
müritlerine kuldan öte köle gibi de bakmakta ve davranmaktadır.
Sakın, bir mürit çıkıp da, “biz kimsenin kulu, kölesi
değiliz” demesin. Dini anlamda "kul" kelimesi, Allah'a kulluk
eden, O'na itaat eden, O'na teslim olan ve O'nun emir ve yasaklarına göre
yaşayan insanı ifade eder. "Kul" kelimesi Arapça kökenlidir ve temel
olarak "hizmet eden, itaat eden, boyun eğen" anlamlarına gelir. Sen
üyesi olduğun cemaate ve liderine “sorgusuz sualsiz” itaat ediyorsan, hizmet
ediyorsan, destek veriyorsan, bal gibi de kulluk yapıyorsun demektir. Kulluk
yapıyorsan şirke de düşüyorsun demektir. Sen Allah’ına kulluğunu yap, ne diye
bir faniye, cemaate kulluk edersin ki?
Nahl suresinin 36. ayetinde de “Allah'a kulluk edin ve
tağuttan sakının” diye bir bölüm vardır. Buradaki “tağut” kelimesi,
Allah'tan başka ibadet edilen her şeyi, insanı Allah'tan uzaklaştıran her türlü
ilahcıkları, otoriteyi ve sistemi ifade eder. Cemaatler ve onun başındaki
liderler tağutun ta kendisidir. Bunun farkına varamayacak kadar kör olmuştur
cemaatçiler.
Tevbe suresi, 31.ayetinde “Onlar, Allah'ı bırakıp
hahamlarını ve rahiplerini rab edindiler. Meryem oğlu Mesih'i de (rab
edindiler). Oysa onlar, bir tek ilaha kulluk etmekten başka bir şeyle
emrolunmadılar. O'ndan başka ilah yoktur. O, onların ortak koştuklarından
münezzehtir” yazar. Bu ayet, Yahudi ve Hristiyanların din adamlarını ve
rahiplerini "rab" edinmelerini eleştirir. "Rab edinmek"
burada, onların sözlerini sorgusuz sualsiz kabul etmek, Allah'ın sözünün önüne
geçirmek, onların helal ve haramlarını Allah'ın helal ve haramları gibi
benimsemek anlamında kullanılmıştır. Bu ayet, Müslümanlar için de önemli bir
uyarıdır. Din adamlarına, cemaat liderlerine veya evliyalara aşırı bağlılık
göstererek onları Allah ile aralarına koymak, onların sözlerini Kuran ve
Sünnet'in önüne geçirmek, bu ayette eleştirilen duruma benzer bir hataya
düşmeye yol açabilir. Ayet, asıl emrin yalnızca tek bir ilaha (Allah'a) kulluk
etmek olduğunu vurgular.
Yine Tevbe suresinin 116.ayetninde Allah “Size
Allah’tan başka yol gösteren yoktur” diyor. Buna rağmen Müslümanlar
kendilerine yol gösterici bulmak için tarikat ve cemaatlere koşuyor. Tek yol
gösterici Kuran’dır. O da 114 sure içeren yaklaşık 200 sayfalık bir kitaptır.
Onu okuyarak, vicdanına danışarak, aklını kullanarak pek ala seni bu dünyadan
cennete götürecek yolu bulabilirsin. Başka yol göstericiye neden gerek
duyuyorsun? Neden Allah’ın istediğinden daha fazla dine bulaşıyorsun? Sana yol
göstermeye çalışanların senden faydalanmaya çalışan kan emici sülükler
olduğunun farkında değil misin?
Araf suresi 3.ayette "Rabbinizden size indirilene
uyun ve O'ndan başka dostlar (evliyalar) edinmeyin. Ne kadar da az öğüt
alıyorsunuz!" yazar. Bu ayet, insanlara yalnızca Kuran'a
uymalarını emreder ve Allah'tan başka "evliya" edinmemelerini söyler.
"Evliya" kelimesi burada “dostlar”, “yardımcılar”, “koruyucular”
anlamında kullanılmıştır. Bu ayet, dini konularda referans kaynağının ve
rehberin sadece Allah'ın vahyi olması gerektiğini vurgular. İnsanların, dini
konularda Allah'ın vahyini bir kenara bırakıp, başka insanların (evliya olarak
görülenler dahil) sözlerini mutlak doğru kabul etmeleri ve onlara aşırı
bağlanmaları eleştirilir. "Az öğüt alıyorsunuz"
ifadesi, bu uyarıya dikkat etmenin önemini vurgular.
Allah Zümer suresinin 2 ve 3.ayetlerinde cemaat liderlerine
kulluk edenleri daha güçlü uyarır. “Şüphesiz biz sana Kitabı hak ile
indirdik. Öyle ise dini yalnız O'na has kılarak Allah'a kulluk et. İyi bilin
ki, halis din yalnız Allah'ındır. O'ndan başka dostlar (evliya) edinenler
(derler ki): 'Biz onlara ancak bizi Allah'a daha çok yaklaştırsınlar diye
kulluk ediyoruz.' Şüphesiz Allah, ayrılığa düştükleri şeylerde aralarında hüküm
verecektir. Şüphesiz Allah, yalancı ve nankör olanları hidayete erdirmez.”
Bu ayetler, dinin net bir şekilde yalnızca Allah'a ait olduğunu ve kulluğun
sadece O'na yapılması gerektiğini vurgular. Allah'tan başka "evliya" edinenlerin
durumu eleştirilir. Onların, bu evliyalara Allah'a yakınlaşmak için ibadet
ettikleri, ancak bu durumun yanlış olduğu belirtilir. Ayet, Allah'a yakınlaşmak
için insanları aracı kılmanın veya onlara aşırı bağlanmanın, tevhid ilkesine
aykırı olabileceğine işaret eder. Doğrudan Allah'a yönelmek ve O'na halis bir
şekilde kulluk etmek esastır.
Yunus suresinin 18.ayeti; “Bazılarınız
Allah’ı bir kenara koyup, kendilerine hiçbir hayrı dokunamayacak kimselere biat
ediyorlar ve “yol gösterenimiz ahirette bizim adımıza Allah’tan günahlarımızın
bağışlanmasını talep edecek” diyorlar. Onlara sor bakalım, biat ettikleri
faniler Allah’ın yeryüzünde göremediği bir şeyi mi görüp, Allah’a anlatacaklar?
Yüce Allah’a ortak ettiğiniz bu kişilerden hemen uzaklaşın” diyor. Allah çok net bir şekilde aracı kabul
etmiyor. Allah herkesi eşit bir şekilde muhatap alıyor. Kendisini Allah katında
cemaatinin sözcüsü ilan edenleri Allah “müşrik” ilan ediyor. Elbette pek çok
din adamı, cemaat lideri Yunus suresinin bu ayetinin din adamlarını değil,
putları hedef aldığını söyler ve çevirisini de böyle yaparlar. Yersen
cehenneme, yemezsen cennete gidersin.
Ankubet suresinin 41.ayeti: “Allah
varken evliyaları takip edenlerin durumu kendisine bir yuva yapan örümcek
örneği gibidir. Halbuki evlerin en çürüğü örümcek evidir.” Bu ayette
Allah, tarikatlardan ve tarikat liderlerinden kimseye hayır gelmeyeceğini
apaçık söylüyor.
Enam suresinin 116.ayeti de cemaatlerin kendi çıkarları için
taraftarlarını Allah yolundan uzaklaştırabileceklerini ifade eder. “Yeryüzünde
bulunanların çoğuna uyarsan seni Allah yolundan saptırırlar. Onlar ancak zanna
uyarlar ve onlar sadece yalan söylerler.” Bu ayet, çoğunluğun görüşüne
körü körüne uymanın tehlikesine dikkat çeker. Cemaat liderleri veya evliyalar
etrafında oluşan büyük topluluklar, bazen çoğunluğun yanlış yolda olabileceği
gerçeğini göz ardı edebilirler. Ayet, insanları kendi akıllarını kullanmaya,
Kuran ve Sünnet'e göre hareket etmeye ve çoğunluğun yanlış yönlendirmesine
karşı uyanık olmaya teşvik eder. Doğruluk ölçüsü çoğunluk değil, Allah'ın
vahyidir. Bu ayet “nerde çokluk, orada bokluk” dercesine, tek tipleşmenin günah
olduğunu vurgulamaktadır.
Kaf suresinin 16.ayetinde “Allah size şah damarınızdan
yakındır” yazar. Yani Allah sizin dibinizdedir. Onunla direkt konuşmak,
ona yalvarmak, ona dua etmek varken neden aracılarla Allah’a ulaşmaya
çalışırsınız. Allah ile aranıza girip aracı olmayı teklif eden tarikat
liderlerine neden aldanırsınız? Sahtekarlara bile bile aldanmak da günahtır.
Kehf suresi 110.ayette Allah Muhammed’e şöyle diyor: “De
ki: Şüphesiz ben, ancak sizin benzeriniz olan bir beşerim; yalnızca bana sizin
ilahınızın tek bir ilah olduğu vahyediliyor. Kim Rabbine kavuşmayı umuyorsa,
artık salih bir amelde bulunsun ve Rabbine ibadette hiç kimseyi ortak tutmasın.”
Bu ayette Allah sevgili elçisinin bile tüm Müslümanlarla eşit bir insan
olduğunu, peygambere ayrıcalık tanınmadığından, Allah’ın rızasını almak için
peygamberi bile aracı yapmamaları gerektiğinden bahsediyor.
Kuran’daki ayetlerde apaçık şekilde bunlar yazarken cemaat
liderleri ve üyeleri ne diyor? “Mürşidi olmayanın mürşidi şeytandır”
diyorlar. Mürşit; yol gösterici, rehber manasına gelir. Yani imam, hoca, şeyh,
şıh manasına gelir. “Bir cemaate üye olmazsan, o cemaatin liderini mürşit
bellemesen, şeytana kaptırırsın nefsini, iradeni” demeye çalışıyorlar.
Alenen Kuran’a, Allah’a muhalefet ediyorlar. Eğer bilgisizsen, cahilsen böyle
böyle ikna ederler seni. Yukarıdaki ayetlerle size ispatladığım gibi; bir
Müslüman din adamlarını asla mürşit edinemez. Edindiği anda şirke girer,
şeytanı rehber edinmiş olur.
(Kuran’dan verdiğim örneklere inanmıyorsanız sure adını ve
ayet numarasını Google’a yazarak kontrol edebilirsiniz.)
Cemaat liderleri başka ne diyor? “Biat ettiği bir
imamı olmayan Müslüman sırat köprüsünden geçemez, cennete gidemez”
diyor. Sen de kanıyorsun. Sen saf olursan, seni daha çoook kandırırlar,
Kuran’dan, İslam’dan, Allah’tan uzaklaştırırlar.
Pek çok cemaat üyesinin yukarıda verdiğim ayetlerin farkında
olmadığını biliyorum. Bir cemaate mensup olmanın İslami şart olduğunu
zannettiklerini biliyorum. Sırat köprüsünden cemaat liderleri sayesinde
geçebilecekleri safsatasına kandıklarını biliyorum. Bir cemaate üye olmayan
Müslümanları garipsediklerini biliyorum. Ama bilsinler ki 82 milyonluk
Türkiye’nin %95’i Müslümandır ve bunların sadece %5’i (yaklaşık 4 milyon kişi)
bir cemaate üyedir. Neden 74 milyon insan cemaatlere üye değildir, biliyor
musunuz? Yukarıda verdiğim ayetleri bildiği için herhangi bir cemaate üye
olmaz. Üye olursa şirke gireceğini, müşrik olacağını bilir de ondan. Ahiretini
yakmamak için cemaatlerden uzak durur. Sen de uzak dur.
Bu ayetlere apaçık muhalefet ederek cemaat kuranlar da, bu
cemaatlere üye olanlar da azgın azınlıktır. Nüfusları 4 milyon kadardır. Ama
etkileri maalesef 40 milyonluktur. Çünkü siyasete bulaşmış, devlete
sızmışlardır. Bu yüzden Yunus suresinin 100.ayetinde “Aklını
kullanmayanlara Allah pislikleri musallat eder” yazar. Bahsettiği
pislikler apaçık şekilde cemaatlerdir. Cemaatlerin olduğu toplulukları Allah
huzura ve hidayete erdirmez. Bu yüzden Müslüman coğrafyası hep sefalet
içindedir.
Ey cemaat kurucuları!
Allah, peygamberlerine bile kulluk yapılmasını yasaklamışken,
siz nasıl olur da, kurduğunuz cemaat üyelerini sorgusuz sualsiz size biat
etmesini, her daim sizi desteklemesini, sizin izinizden yürümesini istersiniz? Nasıl
olurda müritlerinizin iradesine çökersiniz?
Cemaatinizi dinle ilişkilendirmenizi anlarım, insanlara dini
bilgiler ve manevi rehberlik verme iddianızı anlarım ama sizler sınırı aşıp
dinle özdeşleşiyorsunuz. “İslam biziz, gerçek Müslüman bizim gibi düşünür ve
yaşar” diyorsunuz. Hatta daha da ötesine geçiyor İslam’da olmayan adetler
ve kurallar icat edip, müritlerin bunlara da uymasını istiyorsunuz. Bu
uygulamalarınız paralel dindir. Şirktir.
Yahudiliğin ve Hristiyanlığın Allah yolundan çıkmasının sebeplerinden
biri de ruhban sınıfı ise siz ne demeye kendinizi din alimi, tarikat lideri,
cemaat başı ilan edip, ruhbanlaşırsınız? Nasıl olur da hikmetinizi Allah’tan
aldığınız yalanını yayarsınız? Bunların şirk olduğunu nasıl görmezsiniz? Allah
tarafından kutsandığını, yetkilendirildiğini, güçlendirildiğini söyleyen
firavunlardan, diktatörlerden, krallardan ders almadınız mı? Allah onları helak
etmedi mi? Yoksa bilerek mi şirke düşersiniz?
Eyyy camaat üyesi! Sana gelince… Bu yoldan çabuk dön. Bir
cemaate üye olarak, bir cemaat liderine taparak, büyük günaha giriyorsun.
Cehenneme koşarak gidiyorsun haberin yok. Zararın neresinden dönersen kardır. Derhal
cemaatten ayrıl. Kendini kullandırtma. İradene ipotek koydurma. Dini
duygularını sömürtüp ne idüğü belirsizlere kulluk yapma. Cemaatine köle olma.
Bak kardeşim, şirk günahı sadece birden fazla tanrıya
tapmakla ilgili değildir. Allah’ın yardımcılarına (meleklerine, şeytanına,
cinlerine) tapmak da şirktir. Hristiyanların yaptığı gibi baba-oğul-kutsal ruh
üçlemesi de şirktir (ki İslam çok tanrıcılıktan daha çok üçleme icat ettiği
için bozulmuş Hristiyanlık yüzünden gönderilmiş bir dindir).
Kuran ortadayken, hadisler ortadayken, siyer kitapları
ortadayken, dini kitaplar ortadayken, dinini bunlardan öğrenmen gerekirken, bir
insanı, bir cemaati rehber edinmen de şirktir. Bir cemaat liderini peygamber
mertebesine çıkarman, onu ilahlaştırarak anlatman da şirktir.
Hz. Muhammed gençliğinde neden Erdemliler İttifakı’nın
(Hülful Füdul) kurucuları arasında yer aldı? Çünkü putperest cemaatler halkın
kanını emiyordu. Yahudi ve Hristiyan cemaatler de şer yuvası olmuşlardı.
Cemaatler müritlerinin beynini uyuşturmuş, iradelerine çökmüşlerdi. Birlik
yerine ayrışmayı, sevgi yerine nefreti, ahlak yerine ahlaksızlığı aşılıyorlardı
halka. Mekke’yi yöneten zalimlere halkın tepki vermemesi için çalışıyorlardı. Şimdi
de öyle. Cemaatler halkı hak yolundan uzaklaştırmak için vardır.
Bil ki;
·
Cemaatler insanı Allah’tan uzaklaştırma
merkezleridir.
·
Cemaatler insanı İslam’dan uzaklaştırma
üsleridir.
·
Cemaatler kişilik silme bürolarıdır.
·
Cemaatler insanın aklını ve kalbini mühürleme
yerleridir.
·
Cemaatler nefret pompalama merkezleridir.
·
Cemaatler insan mezbahalarıdır.
·
Cemaatler cehenneme yolcu taşıyan
terminallerdir.
·
Cemaatler şeytani girişimlerdir.
Cemaatler üzerinden Allah’a ulaşmanız imkansızdır, olsa olsa
şeytana ulaşabilirsiniz ve maalesef şeytana ulaştığınızı da anlayamazsınız.
Şeytanın hizmetine girdiğinizi fark edemezsiniz. Cümbür cemaat cehenneme
gittiğinizi göremezsiniz.
Biliyorum; dini kimlik kazanmak, dinine hizmet etmek, dinini
daha fazla öğrenmek, manevi rehberlik almak, huzur bulmak, nefsini terbiye
etmek, saygınlık görmek, topluluk desteği almak, özgüven kazanmak, bir statü
elde etmek, iş ve maddi destek bulmak, çevre edinmek ve benzeri nedenlerden
dolayı bir cemaate girdin. Elbette herhangi bir sivil toplum kuruluşuna,
derneğe, vakfa bu amaçlarla girilebilir. Bunda utanılacak, ayıplanacak bir şey
yok. Eğer amacına ulaştıysan ne ala. Ama cemaatin seni sömürüyorsa, seni kulu
yapmışsa veya cemaatin başkalarını sömürüyorsa ve kulu yapmışsa oradan hemen
uzaklaş. Orası şirk yuvası olmuş demektir.
Biliyorum; dindar olan anne ve baban senin de onlar gibi
dindar olmanı ve kalmanı sağlamak için bir cemaate yolladılar. Belki de
kendilerinin hiç deneyimlemediği, etraftan methini duydukları bir cemaate
yolladılar. Evlatlarını dini bütün yetiştirmiş olmanın havasını atmak için seni
bir cemaate girmeye zorlamış da olabilirler. Ya da mahalle baskısıyla seni
cemaate yollamış da olabilirler. Dini bütün bir insan, dindar bir insan olman
için cemaate ihtiyacın yok. Müslümanlığı öğrenmek için bir cemaate girmene gerek
yok. İslam’ın, imanın şartları belli, ibadetin tarifi net. Cemaatler farklı
olarak ne sunuyor? Farklı bir şey söylüyorsa bu dini çarpıtmak değil midir? Aynı
şeyi söylüyorsa Allah'la arana neden başkalarını sokuyorsun ki? Bunu ailene
anlatabilir, şirk yuvalarından uzak durabilirsin. Bu kudretin sende var
olduğuna, Allah’ın yanında olduğuna inanman yeterli.
Biliyorum; bir tarikatın içine doğdun. Annen, baban, onların
ebeveynleri ve diğer tüm akrabaların zaten aynı tarikatta. Doğal olarak sen de
o tarikatın propagandasıyla büyüdün. Ailen kaderindir deyip boyun eğebilirsin
veya ailendeki ilk uyanışı başlatabilirsin. Sana tavsiyem aklını ve vicdanını
geliştirmen. Okuman, araştırman. Kişiliğini kazanman. İradeni eline alman.
Yanlışa yanlış demen. Dini özgürlüğünü kazanman. Allah yardımcın olsun.
Biliyorum; gençliğini hovardaca yaşadın, kötülüklere
bulaştın, sapkınlıkların oldu, harama el uzattın, kırdın, döktün, şimdi de
pişmansın, tövbe etmenin bir parçası olarak da cemaate girdin. Yani bir yanlışı
başka bir yanlışla kapamaya çalıştın. İyi halt ettin. Allah seni ıslah etsin.
Cemaate gireceğine önce özeleştiri yap, kötü alışkanlıklarını ve huylarını
tamamen bırak, kendini yeniden yapılandır. Kırdığın, zarar verdiğin insanlardan
özür dile, hatalarını telafi et. Sonra da Allah’a başkalarının aracılığıyla
değil, bizzat kendi çabanla yakınlaşmaya çalış.
Not: Hiçbir baltaya sap olamadığı için cemaatlere
yamanan genç. Menfaat devşirmek için cemaatlere katılan uyanık. Cemaatleri
devlette iş bulma kurumu olarak gören fırsatçı. Sana işleyecek tavsiyem yok. Ne
halin varsa gör.
Tüm cemaatler istismarcıdır. Dindar insanların dini
duygularını istismar ederler. Her insanın içinde ruhsal boşluk vardır, her
insan manevi arayış içindedir, her insan Allah’ın rızasını almaya çalışır, her
insan cennete gitmeye çalışır. Cemaatler insanların bu manevi kaygılarını çok
iyi bilir ve bu kaygılardan yürüyerek kendine müritler kazanmaya çalışır. Dine
sığınarak, güya dini bir yapı kurarak, resmen Allah’a, peygamberine ve dinine
alternatif olmaya çalışırlar.
Cemaatlerin topluma vereceği hiçbir şey yoktur. Tam aksine
toplumları çukura çeker, toplumların geriye gitmesine neden olur. Tarikatların
hakim olduğu toplumlarda asla adalet olmaz, asla eşitlik olmaz, asla refah
olmaz, asla bilim yeşermez, teknoloji çıkmaz. Tarikatlar olsa olsa mankurt
(beyni yıkanmış, aklı dondurulmuş, robotlaşmış) insanlar yetiştirir.
Cemaatler kendine mürit edinmek için kendini hoş gösterir,
masum gösterir, adil gösterir, haktan gösterir, yardımsever gösterir. Tek amacı
vardır; gelirini sülük gibi emeceği müritler bulmak. Kendisine para, mal, mülk
aktarabilecek yeni müritler bulmak için de yine müritlerini kullanır. Allah
aşkına kendini kullandırtma.
Cemaatler insan stoklarını artırmak için okullar,
dershaneler, kurslar ve yurtlar açar. Ağına düşürmek istedikleri gençleri
buralardan indirimli veya bedava yararlandırırlar, burs verirler. Başlarda tek
şartları sohbetlerine katılmalarıdır. Buradaki gençleri ahlaki ve dini güzel
sözlerle önce kendilerine sonra da cemaatlerine bağlarlar. Fakir ailelerin
çocuklarına yatacak yer ve yiyecek yemek verirsen, zaten şeytan olsan da sana bağlanır,
sana sığınır. Çünkü fakirlik, yoksunluk, imkansızlık, kimsesizlik, çaresizlik
şeytanın eziyetinden de kötüdür. Pek çok fakir genç de ileride maddi ve manevi
bir menfaat elde edebilme şansı yakalamak için bile isteye kendini cemaatin
kucağına bırakır. Bu gençlere sınavlarından önce cevap anahtarı verirsen, haksızca
yüksek puanlarla mezun olmalarını sağlarsan, iş mülakatlarında torpil yaparsan,
kariyerlerinde liyakatsizce yükseltirsen ve tüm bunların da neden günah
olmadığını açıklayabilirsen cümbür cemaat kokuşmaktan rahatsız olmazsın.
Nitekim olmamışlardır da.
Cemaat kurucuları, liderleri şeytana pabucunu ters
giydirecek kadar uyanıktır, zekidir. Ağızları iyi laf yapar. Hitabetleri
güçlüdür. Cevapları çoktur. Kuran’dan, hadislerden Arapça cümleler okuyarak
etrafını etkilemeyi bilir. Cennetten, cehennemden, iyilikten, yardımlaşmadan
bahsederek ağını kurar. İlahi bir hakikate sahiplermiş gibi hava yaratırlar.
Cennetin anahtarı ve tapuları kendi kasalarındaymış gibi davranırlar. Allah ile
temasta, meleklerle işbirliğinde, cinlerle mesaide, peygamberlerle muhabbeteymiş
gibi yaparlar. İlginç zikir yöntemleriyle müritlerini adeta sarhoş eder. Tek
amacı cemaatten içeri bir adım attırmaktır.
O adımı attırdıktan sonra müritlerinin gözünü ve gönlünü takiye ile
büyülerler. Kendileri aracılığıyla cennete gideceğine inandırırlar. Mürit
hipnotize olduktan sonra artık cemaatin kulu, kölesi olur. İradesini bir kenara
koyar. Cemaat lideri ne derse inanır, ne söylerse yapar. Aklına ve vicdanına
artık hiç başvurmaz. Robotlaşmıştır. Emir kulu olmuştur.
Zaten mürit Allah’ın verdiği aklını kullansa, uyanık olsa,
yukarıdaki ayetlere vakıf olsa, cemaatlere adım dahi atmaz. Bu da cemaatlerin
kan kaybetmesine, küçülmesine neden olur. Ama asla yok olmazlar. Çünkü dinini
bilmeyen, Kuran’ı bir kere bile açıp okumamış, ayetlerin ne demek istediğini
merak etmemiş cahil Müslümanlar hep olacaktır. Bir de bilirsiniz, cahillerin
cesareti çok olur. Bu yüzden kanla, başla, canla cemaatlerini ve şeyhlerini
överler. Şeyh uçmaz, müridi uçurur misali cemaat liderini neredeyse peygambere
eş tutarlar. Neyse, demek ki onlar kabir azabını henüz dünyadayken yaşamaları
gerekiyormuş, diyelim ve devam edelim.
Cemaatler müridinin uyanmasını engellemek için dış dünya ile
bağını olabildiğince koparmaya çalışır. Bunu yapabilmesi için müridinin cemaat dışı
insanlarla (ister başka tarikattan olsun, ister dindar olsun, ister laik olsun,
ister deist/ateist olsun, ister yabancı olsun, ister arkadaşı olsun, isterse
akrabası olsun) görüşmesini engeller. Hatta cemaate girmemekte ısrarcıysa anne
babasıyla dahi ilişkisini kesmesini ister müridinden. Görüşürse günaha
gireceğini telkin eder. Bu yüzden pek çok mürit annesi, babası veya
kardeşleriyle konuşmaz.
Müridinin gözü açılmasın, aklı çalışmaya başlamasın diye dış
dünyayı da takip etmesini istemez, ne televizyon seyretsin, ne radyo dinlesin,
ne gazete/dergi okusun, ne sosyal medyaya girsin, ne gezsin, ne
sinemaya/tiyatroya gitsin, ne müze gezsin, ne herhangi bir etkinliğe katılsın ister.
(Eskiden bu yalıtım faaliyetleri daha fazlaydı, baktılar ki aşırıya kaçtılar,
artık müritlerini eskisi kadar yalıtamıyorlar. Madem yalıtamıyoruz deyip kendi
medyalarını oluşturdular, gazete/dergi çıkardılar, TV ve radyo kanalları
açtılar.) Bu yalıtım cemaat yurtlarında daha da fazladır. Gençlere müzik
dinletmezler, şarkı söyletmezler, dans ettirmezler, oyun oynatmazlar, film
izletmezler, TV açtırmazlar, internete girdirmezler, sosyal medya
kullandırtmazlar, roman okutmazlar, gençlerin kendi aralarında geyik muhabbeti
yapmalarına tahammül etmezler, cemaat dışı gençlerle sosyalleşmelerine izin
vermezler, kısaca gençliklerini ellerinden alırlar. Bu yüzden cemaatlerde kalan
çocukların ve gençlerin psikolojileri berbattır. Dayanamayıp cemaatten
kaçanlar, uyuşturucuya bulaşanlar, intihar edenler çoktur. Bunların azı medyaya
yansır, çoğu yansımaz.
Biat edilmesini garanti altına almak için cemaatler müritlerini
kişiliksizleştirmeye çalışırlar, bireyselliklerini yok edip tek tipleşmeye
zorlarlar. İradelerini gasp ederler. İtiraz hakkı tanımazlar. Hatta söz hakkı
bile tanımazlar. Demokratik haklarını bile ellerinden alıp kime oy
vereceklerini dikte ederler. Cemaatlerini ve liderlerini sorgulatmazlar,
eleştirtmezler. Tepki veremez hale getiriler. El, ayak öper hale getirirler. Allah’ın
kulu değil, cemaatin kulu olasıya kadar müridin beynini yıkarlar.
Cemaatler müritlerinin her şeyi cemaati ile yapmasını ister.
Çok eleştirdikleri Masonlar gibi sadece birbirlerini koruyup kollamak,
birbirlerine para kazandırmak isterler. Müritlerini müşteri gibi de görürler.
İhtiyaçlarını birbirlerinin şirketlerinden ve cemaatin şirketlerinden almalarını
isterler. Böylece cemaat iyice içine kapalı yaşar. Cemaat dışındakileri kötü,
kafir görürler.
Cemaatler mürit kaybetmemek ve yeni müritler kazanmak için
doğruluğun ve normalliğin dışına çıkmak zorundadır. Din adına, liderleri adına
palavralar uydurmak zorundadırlar. Dinin elden gitmekte olduğu kaygısını yaymak
zorundadırlar. Diğer cemaatlere, diğer
tarikatlara, diğer mezheplere, diğer dinlere, dindar olmayanlara ve dinsizlere
karşı nefret pompalamak zorundadırlar. Safsatalarıyla gerçeklerin üstünü örtmek
zorundadırlar. Müritlerini dünya gerçeklerinden koparabildikleri, akıl ve
mantıktan uzaklaştırabildikleri, radikalleştirebildikleri oranda
sömürebilirler. Bu yüzden araştıran, sorgulayan, eleştiren mürit istemezler.
Aklı hür, vicdanı hür mürit istemezler. Sadece itaat eden ve biat eden
müritlere ihtiyaç duyarlar. Bu sebeple cemaatlerin insan kalitesi ve zekası (IQ)
çok düşüktür. Bilime, teknolojiye, tıbba, mühendisliğe, mimariye, hukuka,
sosyal bilimlere, modernleşmeye katkıları hiç olmaz. Tam tersi müspet
bilimlerin yeşermesine engel olurlar.
Not: Cemaatler eskiden müritlerinin okuyup tahsil
görmesini istemezdi ama tahsillilerde daha çok para olduğu ve devleti ele
geçirebilmek için okumuş müritlere ihtiyacı olduğu için artık okumaya pek karşı
değiller. Hatta çıkarlarına yaradığı için artık kızların okumasına da pek karşı
değiller. Bu yüzden dershaneler açtılar, üniversiteler açtılar. “Üniversitelerimizde
bilim yapamazsak da ilim yaparız, daha zengin müritlerimiz olur, devlet
olanaklarından daha fazla yararlanırız” vizyonuyla eğitimcilik oynuyorlar.
Neredeyse 30 yıldır var olan cemaat üniversitelerinden birinin dahi bilime,
teknolojiye, insanlığa katkısı olmamıştır. (Olduysa yorumlara yazın lütfen.
Aydınlanalım.)
Tarikata giren mürit oltaya takılmış balık gibidir. Çırpınsa
da oltadan kurtulamaz. Dini safsatalar eroin gibidir, mürit ne kadar safsata
duyarsa, daha fazlasını ister. Sonunda zombiye dönüşür. Maalesef müritler
yaşayan ölülerdir.
Cemaatler içinse müritleri sayıdan ve paradan ibarettir.
Onların hayatını gasp ederler ve asla bundan suçluluk duymazlar. Allah’ın
kulunu tek tipleştirip, kendilerine köle edinmekten asla rahatsız olmazlar.
Çünkü vicdansızdırlar, Allahsızdırlar. Öyle olmasa yukarıdaki ayetleri bile
bile cemaat kurmazlardı, değil mi?
Bazı cemaat liderleri, doğrudan Allah'tan ilham veya vahiy
aldıklarını iddia ederek, kendi öğretilerini ve emirlerini kutsallaştırmaya
çalışırlar. Geçmişte kendini peygamberden üstün gören, mehdi, mesih, Hz.İsa
ilan eden, hatta Allah olduğunu iddia eden cemaat liderleri bile çıkmıştır.
Cemaatler böyle tehlikeli yerler, günah yuvalarıdır.
Cemaatlerin içinde hafiyelik, jurnalcilik vardır. Müridi
müride takip ettirirler. Kim ki cemaatin uygulamalarından azıcık uzaklaşır,
hemen üzerine çullanır, beyin yıkamayı ve mobbingi artırırlar. Müritlerini
fişleyen, gizli ses ve görüntü kaydı alan, sırlarını öğrenen, zamanı geldiğinde
müridine şantaj yapan cemaatler vardır.
Özellikle köy, kasaba ve ilçelerde hakimiyet kurabilmiş olan
bazı cemaatler, bu küçük yerleşkelerde adeta halkın üzerine kabus gibi çöker.
Yasaklar koyar. Haraç keser. Yaşamı şekillendirir. Asla farklılıklara göz
yummaz.
Pek çok ruh hastası, sapık, gaddar insan da cemaatlere
sızarak emellerini gerçekleştirmeye çalışır. Bu yüzden dayak, eziyet, işkence,
eşcinsellik, tecavüz gibi vakalar cemaatlerin içinde çok yaşanır. Adları kötüye
çıkmasın diye cemaatler bu olayların üzerini örter, faillerini görmezden gelir,
mağdurları susturur.
Cemaatlerin içinde pek çok kanunsuzluk ve ahlaksızlık
yaşanmaktadır. Ama kol kırılır yen içinde kalır misali cemaatlerin içinde olup
biten haksızlıklar, ahlaksızlıklar asla dışarıya sızdırılmaz. Cemaatlere bağlı
kurslarda, okullarda, yatakhanelerde dayaklar, mobbingler, tacizler, tecavüzler,
tehditler, şantajlar gırladır. Cemaatlerde insan onuruna yakışmayacak pek çok
uygulama vardır. Cemaat liderinin lüks tüketimi, şehvet düşkünlüğü, zinaları, sapkınlıkları,
zenginliği, nepotizmi görmezden gelinir. Cemaatinin işlediği haltları bilen
müritler ise beyinleri yıkandığı ve vicdanları köreltildiği için seslerini
çıkarmazlar. Bazı cemaatler vergi
kaçırır, kara para aklar cemaat üyelerinin vicdanı sızlamaz. (Halbuki
Hz.Muhammed, “haksızlık karşısında susan dilsiz şeytandır” demesine
rağmen.)
Elbette cemaatin müritleri zekatlarını, kurbanlarını ve daha
bilumum bağışlarını da cemaate yapar. Oysaki İslam’a göre zekat direk ihtiyaç
sahibine verilmelidir. Bir aracıya vermek mübah değildir. Bu yüzden ihtiyaç
sahiplerine versin diye zekatını cemaate vermek dinen caiz değildir. Hele hele
verdiğiniz zekatı cemaat amacı dışında kullanıyorsa sadece cemaat değil, zekatı
veren de günaha girer.
Müritler öylesine hipnotize olmuştur ki, fakirlik çeken öz
kardeşine veya akrabasına maddi yardım yapacağına cemaatine yapar. Mürit olan
iş adamı kazandığı kardan, maldan, mülkten doğan zekatı asgari ücret verdiği
çalışanlarına dağıtmak yerine cemaatine verir. Zaten hiçbir cemaat kendisinin
müridi olmuş işadamına “çalışanlarına yardım et” demez, “sadece bize
yardım et” der. Velhasıl bir cemaate elini veren işadamı kolunu kaptırır.
Bazen gönüllü olarak bazen de zorla servetini cemaate aktarır. Elbette altın yumurtlayan
tavuğu kesmemek için cemaat kendisine mürit olmuş iş adamlarına iş fırsatları
da açmayı ihmal etmez. Devletin kaynaklarını iş adamına yönlendirecek çözümler
(!) üretir. Sıradan bir Müslüman için haksız kazanç günah olmasına rağmen,
cemaate üye Müslümanlar için haksız kazanç günah değildir, çünkü onlara
öğretilene göre kendilerinden olmayanların mallarını, paralarını almak
helaldir.
Pek çok cemaat müritlerinin devlete vergi vermesini de
istemez. Devlete vergi verilmesi yerine kendilerine bağış yapılmasını ister. Bu
yüzden cemaatlere üye esnaflar ve patronların devlete verdiği vergiler yok
denecek kadar azdır. Devletin başına geçememiş her cemaat devlete verilecek
verginin Şeytani düzene harcanacağını söylerken, devletin kaynaklarından
nemalanmayı ise helal görürler. Vergi vermezler ama başkaları tarafından
verilen vergileri yemeyi içlerine sindirirler.
Cemaatler çöreklendikleri bir kamu kuruluşunda, askeriyede
veya özel şirkette kendilerinden olmayanlara mobbing uygularlar. İşten
ayılasıya kadar onu zorlarlar. İşten atılsın ki, yerine kendi cemaatinin
üyelerini istihdam etsinler. Kendilerinden olmayanların ayaklarını kaydırmaktan
veya cemaatlerinden çıkanların hayatını kaydırmaktan hiç tereddüt
etmezler.
Cemaatler Türklüğün düşmanı, milliyetçiliğin muhalifidir.
Ümmetçiliği salık veren, Arap asimilasyonuna hizmet eden kurumlardır. Türk örf
ve adetlerini aşağılayan, yasaklayan üslerdir.
Bu kadar kötü işlere bulaşan cemaatlere mürit olmasanız
bile, maddi ve manevi destek veriyorsanız, onların günahlarına ortak
oluyorsunuz demektir. Yardım ettiğiniz cemaatlerin günahları sizin de
boynunuzadır. O cemaatlerde eziyet gören, sömürülen insanların ahı, ve de o
cemaatlerden kötülük görenlerin ahı sizi de bağlar.
Kuran’da apaçık yasaklanmışken, bir sürü kötü örnek varken,
neden din adamları cemaat kurma peşinde? Paranın gözü kör olsun. Erk hırsının
canı çıksın. Kafasını dine takmış, din araştırmaları yapmış bir insan için cemaat
kurmak şirket kurmaktan daha karlı, siyasi parti kurmaktan daha erklidir. Kolay
para kazanırsın, kolay güç elde edersin. Cemaat işinde para kazanmanın da güç
kazanmanın da sınırı yoktur. Bu yüzden cemaatlerin ekonomisi kısa sürede büyük holdinglerin
seviyesine gelebilmekte ve aşabilmektedir. Vakıf olarak işlerini yaptıkları
için de vergiden muaf çalışmaktadırlar. Diledikleri gibi, hesap vermeden bağış
toplama yetkileri de vardır. Hemen hemen her sektörde kurdukları işletmelerle
dev bir holding gibidirler. Halkımız ve devletimiz cemaatlere bu kadar yol
verince, göz yumunca haliyle uyanık her hocanın aklında cemaat kurmak vardır.
Cemaat kurmak mı daha günahtır, cemaate üye olmak mı,
gelin siz karar verin.
Yazıma burada bir ara verip, cemaatlerden bihaber olan
okurlarım içi bazı kavramları açıklamak isterim.
Cemaat; mezhep, tarikat, dergah, tekke veya zaviye demek
değildir.
Mezhep bir dinin erken dönemlerinde çeşitli görüş
ayrılıkları nedeniyle ortaya çıkan kollarından her birine verilen isimdir. Mezhepler,
dini hükümlerin ve ibadet şekillerinin farklı yorumlanması sonucu ortaya çıkar.
İslam’da 2 ana mezhep vardır: Sünnilik ve Şiilik. Bu ana mezheplerin altında da
anlayış farklılıklarından dolayı alt mezhepler ortaya çıkmıştır. Bu alt mezhepler İslam dini içerisinde farklı
yorum ve uygulamaları temsil eden düşünce okullarıdır (ekolleridir).
·
Sünniliğin alt mezhepleri: Hanefilik, Şafiilik,
Malikilik, Hanbelilik, (Eşarilik, Maturidilik, Selefilik)
·
Şiiliğin alt mezhepleri: Zeydilik, İsmailik, İsnâaşerilik,
Not: İslam’ın erken dönemlerinde Haricilik, Mutezile,
İbadiyye gibi mezhepler de vardı. Ama bunlar zamanla ya kayboldu ya da küçüldü.
Alt mezheplerde de ayrışma olmuş ve tarikat dediğimiz alt
kolları türemiştir.
Tarikatlar, tasavvuf yoluyla manevi eğitim veren ve
müritlerini Allah'a yakınlaştırmayı amaçlayan sufi gruplardır. Tarikatlar,
genellikle bir şeyh veya pir tarafından yönetilir. Tarikat, genellikle
kurucusunun dinî ilkeleri ile karakterize edilen, dinî inançlarına göre
toplumdan ayrı bir şekilde yaşayan insanlardan oluşan dinî topluluklar ve
örgütlerdir. Dini tarikatlara örnekler: Kadirilik, Nakşibendilik, Mevlevilik,
Rufailik, Cerrahilik, Halvetilik, Melamilik verilebilir. Caferilik ve Alevilik
de Şii mezhebine bağlı tarikatlar olarak adlandırılabilir.
Tarikatlarda da ayrışma olmuş ve cemaat veya tekke dediğimiz
alt kolları türemiştir.
Cemaatler gibi tarikatlar, alt mezhepler ve üst mezhepler de
şer ve şirk yuvalarıdır. Cemaatlerden tek farkları daha büyük kümeler (gruplar)
olmalarıdır.
Cemaat, bir tarikata bağlı insanların bir kısmının bir
dini lider veya öğretinin etrafında toplanması, kendine has dini topluluk
oluşturmalarıdır. Bazı cemaatlerin alt kolları da cemaat veya dergah olarak
anılır. Dini cemaatlere örnekler: Nurcular, Menzilciler, Süleymancılar, Kıbrısiler,
Fethullahçılar, Adnan Oktarcılar, İsmailağa Cemaati, İskenderpaşa Cemaati,
Erenköy Cemaati, Işıkçılar Cemaati verilebilir. Bazı cemaatlerde sivrilen hocalar, sevilen
alimler cemaat içinde küçük topluluklar oluşturur, bu küçük topluluklar zamanla
büyür ve kendi cemaatlerini oluşturur.
Mezhepler, alt mezhepler, tarikatlar, cemaatler ve alt
cemaatler; bir ağacın kolları gibi dallanıp budaklanmış dini zümrelerdir.
Matruşka gibi birbirinin içinden çıkmalarına rağmen birbirlerine karşı
mesafelidir, hatta kanlı bıçaklıdırlar.
Menfaat, para ve güç öyle parlaktır ki, hiçbir din
mezheplere bölünmeyi engelleyememiş, hiçbir mezhep alt mezheplerin oluşmasını
engelleyememiş, hiçbir alt mezhep altında tarikatlar kurulmasını
engelleyememiş, hiçbir tarikat kendi altında cemaatler oluşmasını
engelleyememiştir. Sözde silsile halinde birbirlerine bağlı gibi gözükürler ama
özde bağımsızdırlar. Hiçbir cemaat ne müritlerini ne de varlıklarını bağlı
olduğu tarikatın diğer cemaatlerine dahi kaptırmak istemez. Hatta tarikatından
baskı görürse, kendisi tarikatlaşır, olur biter.
Cemaatler, sadece dini yorum ve ritüellerdeki farklılaşmadan
dolayı değil, maddi anlaşmazlıklardan dolayı da birbirlerinden hazzetmezler. Bu
yüzden sık sık birbirlerini kafir, mürtet (dinden çıkmış) ilan ederler.
Ellerinden gelse birbirlerini bir kaşık suda boğabilirler. İçlerinden biri
iktidarı/gücü ele geçirse diğerlerini sınırlandırmaya, yasaklamaya kalkar. Bu,
tarihte çokça yaşanmıştır. Bir zamanlar iktidar ile aynı yolda, kol kola
ilerleyen Fethullahçılar devlet içinde iyice konuşlandıktan sonra diğer cemaatler
ve tarikatlar üzerinde baskı kurmuş ve büyümelerini engellemiştir.
Bir dinin içinde mezheplerin, alt mezheplerin, tarikatların
ve cemaatlerin olması aslında o dinin bölündüğünün, param parça olduğunun bir
göstergesidir. Tarihte bu tip bölünmeler yeni dinlerin doğmasına da sebep
olmuştur. Örneğin Sabiilik (Mandeizm) ve Hristiyanlık böyledir. Başlarda
Yahudiliğin bir tarikatı (veya cemaati) iken kendi başına bir dine
dönüşmüşlerdir.
İslam’daki tarikat ve cemaat oluşumlarının pek çoğu
dinleşmeye çalışmıştır ama pek azı bunu başarabilmiştir. Dürzilik, Bahailik
buna örnektir. Bunlar İslami tarikatlar olarak yola çıkıp yeni bir dine
dönüşmüşlerdir. (Aleviler de İslam’dan başka bir dine dönüşmüşler de henüz bunu
tebliğ edemiyorlar gibi geliyor bana. Darbe yapacakken darbe yiyen
Fethullahçılar başarılı olsaydı İslam’dan kopup bir din haline gelebilirlerdi
gibime de gelmiyor değil. İslam’i kılıf altında bambaşka bir din yaşadıkları
için Adnancılar da yepyeni bir dine dönüşeceklermiş gibi geliyor bana. Bakalım
zaman ne gösterecek?)
Halbuki Allah mezheplere, tarikatlara, cemaatlere
bölünmemeleri için Müslümanlara Kuran’da sıkı sıkı tembih eder.
Âl-i İmran suresinin 103.ayetinde; “Hep birlikte
Allah'ın ipine (Kur'an'a) sımsıkı sarılın. Parçalanıp ayrılmayın. Allah'ın
üzerinizdeki nimetini hatırlayın: Hani siz birbirinize düşman idiniz de O, kalplerinizi
birleştirmişti. İşte O'nun nimeti sayesinde kardeşler olmuştunuz. Yine siz bir
ateş çukurunun kenarında idiniz de O sizi ondan kurtarmıştı. İşte Allah, doğru
yola erişmeniz için ayetlerini size böyle açıklar.” yazar. Bu ayet, Müslümanların
gruplara bölünmemesi, birlik ve beraberlik içinde yaşamasını öğütleyen en temel
ayetlerden biridir.
En'am suresinin 159.ayetinde; “Dinlerini parça parça
edenler ve grup grup olanlar var ya, senin onlarla hiçbir ilişiğin yoktur.
Onların işi ancak Allah'a aittir. Sonra Allah onlara yaptıklarını bildirecektir”
yazar. Bu ayet, dinlerini parçalara ayıran ve gruplara (fırkalara, mezheplere)
bölünenlerden uzak durmayı emreder. Buna rağmen ne cemaat liderleri ne de
cemaat müritleri bu ayeti takar.
Şüra süresinin 14.ayetinde; “Onlar kendilerine ilim
geldikten sonra, sırf aralarındaki kıskançlık yüzünden ayrılığa düştüler”
yazar. Önceki dinlerdeki bölünmenin alimlerin birbirinin kıskanmasından dolayı
grupçuluk yapmasıyla başladığını ifade eder. İnsanların, kendilerine ilim
(vahiy, bilgi) geldikten sonra bile kıskançlık, çekememezlik gibi nedenlerle
ayrılığa düştükleri belirtilir. Bu, ayrılığın temelinde nefsi ve dünyevi
sebeplerin olabileceğine işaret eder.
Kurandaki bu ayetlere rağmen alimler çatır çatır mezhepler,
tarikatlar, cemaatler oluşturup Müslümanları bölmüşlerdir. Elbette bu
bölenlerin de bölünenlerin de hayrına olmamıştır. Şeytanın oyuncağı haline
gelmişler, İslam’ı kirletmişler, dindarları Allah’tan uzaklaştırmışlardır.
Günümüzde Türkiye'de resmi kaynaklara göre 200'den fazla cemaat
bulunmaktadır. Ancak bazı araştırmacılar bu sayının 500'ü aştığını iddia
etmektedir. Ayrıca belli başlı 30 cemaat silsilesi ve bunların 400 dalı olduğu
belirtilmektedir.
Bu kadar çok cemaat olmasının sebebi, bu işin karlı
olmasıdır. Cemaat kurucuları ve yöneticileri, cemaatleri belli bir büyüklüğe
ulaştıklarında müthiş zengin olurlar. Altlarında son model lüks makam araçları,
villalar, hizmetçiler bulunur. Bu zenginliği sürekli kılmak ve artırmak için
cemaatini sürekli büyütmeleri ve hiç üye kaptırmamaları gerekir. Cemaat
üyelerinin sadakatini artırmak ve daha fazla üye edinmek için söylemlerinde
radikalleşirler, pek çok hayali düşmen üretirler, pek çok günah icat ederler, pek
çok dini yalan söylerler. Şirke bulaşan şeyhin gözü kararır, öteki dünyada
cehenneme gideceğini bildiği için bu dünyada olabildiğince sefa sürmeye
çalışır. Bu yüzden utanmadan, sıkılmadan, tereddüt etmeden Kuran’a ve İslam’a
eklemeler yaparlar, müritlerinin ahiretini yakarlar.
Bu bugün de böyle, geçmişte de böyleydi.
Osmanlı zamanında tarikat ve cemaatlere tekke veya zaviye
denirdi. Tekke, tarikat üyelerinin toplandığı, eğitim ve ibadet yaptığı
yerlerdir. Tekke, şeyhlerin ve müritlerinin manevi eğitim aldıkları
merkezlerdi. Osmanlı zamanındaki tekkelere örnekler: Galata Mevlevihanesi,
Konya Mevlana Tekkesi, Bektaşi Tekkesi ve benzerleridir. Zaviye ise, kırsal
alanlarda kurulan küçük tekkelere verilen isimdir. Bazı zaviyeler tekkelere
bağlıdır.
Tekke ve zaviyeler Cumhuriyetin ilk yıllarında (1925)
kapatılmış ve açılması yasaklanmıştır. Bunun sebebi tekke ve zaviyelerin
Osmanlı zamanında pek çok sorun çıkarması, Osmanlının batışına etki etmesi
olduğu kadar yeni kurulan Cumhuriyete karşı olmaları ve halkı devlete karşı kışkırtmalarıdır.
Elbette Osmanlıya zararı dokunmayan ve Cumhuriyete karşı çıkmayan tekke ve
zaviyeler de vardır ama bunlar azınlıktadır ve etkisizdirler. Bunların kendi
müritlerine karşı zararsız olduklarını da düşünemeyiz.
Elbette tarikatların vatana millete zararlı olduğunu, menfaatleri
için düşmanla işbirliği dahi yapabilecek karakterde olduklarını sadece Atatürk
görmedi. 550 yıl önce Fatih Sultan Mehmet de tarikatları kapadı,
mallarına el koydu, liderlerini astırdı. Çünkü o dönemdeki tarikatlar
imparatorluğa kafa tutar olmuşlardı. Halkı devletine karşı kin ve düşmanlığa
sevk eder olmuşlardı. Olur olmaz verdikleri fetvalarla halkı birbirine düşürmüş
ve devleti zora sokmuşlardı. Ozanları öldürtebiliyor, başka cemaatlerden olanları
linç edebiliyor, devlet adamlarını, paşaları aşağılayabiliyorlardı. Fatih’in
yapmak istediği reformlara karşı çıkıyorlar, halkı galeyana getiriyorlardı.
Halktan topladıkları zekatlarla, bağışlarla inanılmaz mallara, mülklere ve
arazilere sahip olmuşlar, ticarete bile yön verir hale gelmişlerdi.
En nihayetinde Fatih Sultan Mehmet tarikatlara haddini
bildirecek hamleyi yaptı. Mallarına el koydu ve nüfuzlarını azalttı. Anadolu’da
ve Balkanlarda sükuneti sağladı. Merkezi otoriteye olan inancı artırdı.
Tarikatların sesinin kısılmasıyla ve etkinliğinin azalmasıyla birlikte
Osmanlının kurumsallaşması hızlandı. Ayrıca da fetihlerini finanse edecek
önemli bir fona da kavuşmuş oldu. Fatihler ardı ardına geldi ve tüm Anadolu
Osmanlıya katılmış oldu.
1100’lü yıllarda da Selçuklu Devletinin zayıflamasında bir
tarikatın önemli rolü vardı. Hasan Sabbah tarafından kurulan Haşhaşi tarikatı
yaptığı beyin yıkamalarıyla müritlerini intihar komandolarına çevirmiş ve pek
çok Selçuklu büyüğüne suikast yapmıştır. Döneminin en bilge din adamlarından
biri olan Hasan Sabbah cemaatleştikten sonra zamanla radikalliğe ulaşmış ve
cemaatini teröre bulaştırmıştır. Haşhaşiler Selçuklunun zayıflamasında ve yok
olmasında önemli rol oynamışlardır.
Şimdilerde Sünnilik ve Şiilik gibi ana mezheplerden biri
olan Selefilik de bir zamanlar Sünniliğin Hanbeli mezhebinin bir alt koluydu. İslam’ın
erken döneminde ortaya çıkmış olan Hariciler mezhebinden de etkilenmişlerdi. 1700’lü
yıllarda Osmanlı toprağı olan Hicaz yarım adasında yine Hanbeli mezhebinin bir
kolu olan Vehhabiliğin yükselişiyle Selefilik ana mezhebe dönüştü diyebiliriz.
Çünkü hem Şiiliğe hem de Sünniliğe karşı aşırı itirazları olan Selefilik zamanla,
özellikle de günümüzde Sünnilikten kopmuş ve bağımsızlığını ilan
etmiştir. Vehhabi tarikatı kurulduktan sonra Suud ailesiyle işbirliği yaparak
Osmanlıya karşı Arapları ayaklandırmış ve Suudi Arabistan’ın kurulmasına ön
ayak olmuştur. O günden bu güne Suudi Arabistan’ı kral ve Vehhabiler birlikte
yönetmektedir. Selefilik de başta Vehhabilik olmak üzere içinde pek çok tarikat
ve cemaat barındırır. Öyle ki bu tarikat ve cemaatler bir şeriat ülkesi olan
Suudi Arabistan’da dahi daha katı şeriat kuralları istedikleri için pek çok
defa isyan çıkarmışlardır. 1970’li yıllarda bu cemaatlerden birinin ülkenin
daha radikal olması için çıkardıkları bir isyanda Mekke’yi istila etmiş,
binlerce esir almış ve günlerce direnmişlerdir. Bu olayın etkisiyle Suudi
Arabistan (radikallerin talebine kulak vererek) gerçekten de daha fazla
radikalleşmiştir. Kadınlara tanınan pek çok hak geri alınmış, şeriat adı
altında zaten kıt olan insan hakları tamamen ortadan kaldırılmıştır. Vehhabilik
içinde doğan yeni cemaatler radikallikte sınır tanımamış, El Kaide gibi silahlı
gruplar oluşturarak dünyada terör estirmişlerdir. Zamanla El Kaide dozu da az
gelmiş olmalı ki, Vehhabi cemaatler İŞİD adlı silahlı bir örgüt oluşturarak
Suriye ve Irak bölgesinde milyonlarca insanı (başka mezheplerden, tarikatlardan,
cemaatlerden, dinlerden olan insanları) vahşice katletmişlerdir. Hatta El
Kaidecileri dahi yeterli derecede Müslüman görmedikleri için katletmişlerdir.
(Radikalliğin sınırı, dur durağı yoktur.)
Cemaatlerin fıtratı budur. Bugün kamuoyuna şirin gözüken
cemaatler, büyüdüklerinde veya fırsat bulduklarında mutlaka vahşileşeceklerdir.
Çünkü Allah’a değil, şeytana hizmet etmektedirler. Şeytan da insanların
bölünmesini ve birbirlerine karşı düşmanlık beslemesini ister. Cemaatler de bu
işe yarar.
Müritlerinin zamanını ve parasını kaptırmamak için cemaatler
sanata ve sanatçıya da düşmandırlar. Halbuki sanat da Allah’ın kullarına
armağanıdır, ödülüdür. Sanatla insanlar daha rafine hale gelir. Sanatla
ilgilenen insanlar Allah’ın sanatına daha iyi vakıf olur. Dünyadan keyif
almadan gitmek günahtır. Kendine ve kimseye zarar vermeden yaşaman yetmez. Kul
hakkı yemeden ölmen yetmez. Sadece ibadet ederek yaşamış olman yetmez. Allah’ın
bu dünyayı sadece ibadet için yarattığını söylemek Allah’ı egoist göstermektir.
Kısacık ömründe üretkensen, etrafını mutlu edebiliyorsan, kalıcı izler, hoş bir
seda bırakabiliyorsan Allah senden razıdır. Bu dünya ödüldür, bu dünyaya doğmak
da ödüldür. Bu dünyanın güzelliklerine güzellik katmak da ibadettir. Dünyayı varlığınla
ve yaptıklarında güzelleştirerek terk ettiysen cennet layıksındır. Allah sanatın
var olmasını bu yüzden sağlamıştır. İnsanları sanattan mahrum bırakmak olsa
olsa şeytanın aklına gelir. Nitekim cemaatlerin de aklına gelmiştir.
Cemaatler bilime de karşıdırlar. Allah’ın mühendislik sanatını
insanlar keşfedemesin, anlayamasın diye bilime karşı çıkarlar. Halbuki bu
dünyaya geliş sebebimiz sadece ibadet etmek değil, Allah’ın sanatını
anlayabilmektir. Bu da Allah’ın evrenini keşfetmekle mümkündür. Elbette bu çok
daha zorlu bir yoldur. Tembeller keşif yapamaz, bilim yapamaz, icat çıkaramaz. Hiçbir
cemaat lideri Allah’ın sanatını, mühendisliğini keşfetmeye akıl yormak istemez.
Çünkü buna akıl yorulursa eskiden sıktıkları palavraların geçerliliği kalmaz. Bu
yüzden müritlerinin bilime, keşifle, icatla uğraşmasını, bunlara aklını yormasını
istemez. İsterler ki Müslümanlar hep geri kalsınlar, mutsuz olsunlar.
Cemaatler felsefeye de karşıdırlar. Çünkü felsefe akıl
yürütme işidir. Felsefe bir sorgulama aracıdır. Felsefenin, var olanı anlamaya
ve anlamlandırmaya yönelik çabası, cemaatlerin mevcut inanç sistemlerini (doktrinlerini)
sorgulayabileceği için müritlerini felsefeden uzak tutmak isterler. Cemaatler
akli bilgiye değil nakli bilgiye değer verirler. Nakli bilgi ise düşünmeyi,
sorgulamayı durdurur. Yani insanlığın fikirsel zenginliğe ulaşmasını engeller.
Bu Allah’ın isteyebileceği son şeydir. Tam tersine Allah O’nun hikmetini
anlamamız için derin düşünme, mantıksal çıkarımlar yapmamızı, ahlaki doğrular
bulmamızı, hukuk geliştirmemizi ister. Bunu durdurursak kokuşacağımız ifade eder
(Yunus suresinin 100.ayetini hatırlayın). İnsanın düşünsel gelişimini durdurmak
sadece Şeytanın işine yarar. Çünkü felsefeden uzaklaşmak Allah’tan
uzaklaşmaktır.
Cemaatlerin ve tarikatların bu kötü özellikleri Türkiye’ye
ve İslam’a has değildir. Diğer dinlerin içindeki tarikat ve cemaatler de aynı
şekilde para ve güç elde etmek için insan sömüren oluşumlardır. Yahudilik,
Hristiyanlık, Hinduizm, Budizm, Şintoizm, Sihizm ve diğer dinlerde de cemaatler
ve tarikatlar; bölendir, ayrıştırandır, sömürendir, soyandır. Elbette
cemaatlerin tavanı böyledir, tabanı ise çoğunlukla samimi ve cahil inanlardır.
Onlar dinen makbul bir şeyi yaptıklarını zannederek cemaatlerine hizmet ederler
ama aslında Şeytanın değirmenine su taşırlar.
Sonuç
Ne kadar iyi niyetle başlamış olursa olsun fıtratı gereği
tüm cemaatler kirlenir ve şeytanın oyuncağı olur.
Sayın cemaat liderleri, çok geç olmada cemaatinizi
lav edin. Yeterince günaha girdiniz, yeterince Allah’a ortaklık ettiniz,
yeterince haram yediniz, yeterince kul hakkı yediniz, yeterince Müslümanların
arasına nifak soktunuz, yeterince şeytana hizmet ettiniz, yeterince
müritlerinizin ahiretini yaktınız. Yol yakınken bu günahtan dönün,
müritlerinizden özür dileyin, Allah’a tövbe edin, cemaatinizi dağıtın.
Sayın cemaat müritleri, bilin ki; cemaatlerin
üstesinden ne devlet ne de millet gelebilir. Onların üstesinden ancak üyeleri,
yani siz müritleri gelebilir. Zombiye, robota çevrilerek hayatı mahvedilen,
İslam’dan ve Allah’tan uzaklaştırılan sizlersiniz. Ahiretleri yakılan
silersiniz. Uyanın ve cemaatlerinizi terk edin. Sadece Allah’a kulluk edin.
Etrafınızdakileri de uyandırın. Aklınızı kimseye kiralamayın, iradenizi kimseye
emanet etmeyin, kimseye sadakatinizi koşulsuz sunmayın. Suistimal edilmeye açık
olmayın. Allah’a layık olmak, cennete gitmek için aracıya ihtiyacınız yok. Kendi
çabanızla dininizi öğrenin. Kendi aklınız, vicdanınız ve ahlakınızla dininizi
yaşayın. Cemaatte kalmaya devam ettiğiniz sürece cümbür cemaat cehenneme
gideceksiniz. Söylemediler demeyin. Bu bilgiyi diğer müritlere de yayın ki,
günahlarınız bir nebze olsun hafiflesin.
Sayın devlet büyükleri, Müslümanların cemaatlere köle
olmasını engellemek için fakirliği ortadan kaldırmanız gerekir. Akılcılığı ve
bilimi desteklemeniz gerekir. Laikliği güçlendirmeniz gerekir. Sadece Diyanetin
imamlarının Kuran kursu açmasına izin vermeniz gerekir. Çünkü cemaatlerin kuran
kursları suç mahalleridir. Dershaneleri kapatmanız yetmez, cemaatlerin
yurtlarını da kapamanız gerekir. En büyük acılar bu yurtlarda yaşanmaktadır.
Devlet öğrenciler için daha fazla yurt açmalıdır, bu yurtlar ekonomik olmalıdır.
Devlet öğrencilere burs olanakları sağlamalıdır. Bunları yaparsanız gençler
cemaatlerin ağına düşmez, şirke bulaşmaz.
Son Söz
"Efendiler, biz tekke ve zaviyeleri din düşmanı
olduğumuz için değil; bilakis, bu tip yapılar din ve devlet düşmanı olduğu,
Selçuklu ve Osmanlı'yı bu yüzden batırdığı için yasakladık."
Mustafa Kemal Atatürk / 17 Aralık 1927 / TBMM / Ankara
Bey Atatürk gibi tarikatlar, cemaatler yasaklansın
demiyorum. Çünkü bu tür yapılar yasaklanırlarsa yer altında örgütlenmeye ve
daha da radikal müritler yetiştirmeye başlarlar. Bu da toplumda kutuplaşmayı
daha da fazla artırır. Yasaklanamasınlar ve görünü bir şekilde faaliyetlerini
yürütsünler. Ama denetlensinler. Diğer STK’larla aynı haklara sahip olsunlar,
aynı kurallara tabi olsunlar. Kapalı kutu olmasınlar. Vergilerini ödesinler.
Devletten ve halkın vergilerinden geçinmesinler. Üyelerine insanlık dışı
muamele yapmasınlar. Müritlerinin kişiliklerini silip, tek tipleştirmesinler. Müritlerinin
iradesine çökmesinler. Müritlerinin insan haklarına ve bireyselliklerine
saygılı olsunlar. Müritlerinin de görüşlerini alsınlar. Eleştiriye açık
olsunlar, özeleştiri yapsınlar. Siyasete bulaşmasınlar. Siyasilerle kol kola
girmesinler. Politik baskı aracı olmasınlar. Fakirlere destek olsunlar. Topluma
faydalı kuruluşlar haline gelmeye çalışsınlar. İş bulamayana iş bulsunlar.
Okuyamayana burs versinler. Ama destek olduklarına diyet ödetmesinler. Küsleri
barıştırsınlar. Gerginlikleri önlesinler. Ülkenin, devletin gelişmesi için
önerilerde bulunsunlar. Mahallenin, ilçenin, şehrin, ülkenin huzurlu olması
için telkinlerde bulunsunlar. Üyelerinin bağışlarıyla ayakta dursunlar. Ama
üyelerinden sürekli para istemesinler, iş adamlarını manevi haraca
bağlamasınlar.
(Cemaatlerin kendi vakıfları aracılığıyla üniversiteler
kurmalarında, hastaneler açmalarında, medya kanalları sahibi olmalarında,
üretim ve ticaret amaçlı şirket kurmalarında bir sakınca görmüyorum. En
nihayetinde hayır işlerini finanse etmeleri için sadece zekat ve bağışlara bel
bağlamayabilirler, kendi şirketleri aracılığıyla ürettikleri karlarla hayır
işleri yapabilirler. Bunda sakınca yok. Ama fazlası zarar.)
İktidara sulanmasınlar. Devlette kadrolaşmasınlar. Baskın olmaya,
egemen olmaya kalkmasınlar. (Müslümanlar bilinçlenirse cemaatler zaten büyük
kitlelere dönüşemez ve etkin bir baskı grubu olamazlar.) Cemaatler mütevazı
büyülükte kalabilirlerse gerçekten halkın ve dinin yararına faaliyetlerde
bulunabilirler. Cemaatler kendi çıkarlarını bir kenara koyup, halkın
çıkarlarına odaklanırlarsa Şeytana kulluk etmekten kurtulup Allah’a kulluk
yapmış olurlar.