Gelişmekte olan ülkeler (özellikle de hızlı büyüyenler)
gelişmiş ülkelerin ekonomilerine zarar vermektedir. Gelişmiş ülkeler,
gelişmekte olan ülkelerle birlikte kaynakları nasıl dengeli kullanacağını ve
nasıl beraber büyüyebileceklerini çözemedikleri için 2000’li yıllardan sonra
kan kaybetmeye başlamışlardır. Meşhur
«ekonomik dengelerin batıdan doğuya kayması» yakınması da buradan gelmektedir.
2008’den beri batının yaşadığı krizin temeli de budur. Gelişmekte olan
ülkelerin ekonomilerini yavaşlatmak için ünlü ekonomistler, IMF ve kredi
derecelendirme kuruluşları da maşa olarak kullanılabilmektedir. Türkiye’deki
kriz söylemlerinin yarısında gelişmiş ülkelerin manipülasyonları olduğunu
unutmamalıyız.
2008 yılında gelişmiş ülkelerin (batının) ekonomisi dibe
vurmuştu. Ekonomisi makyajlı yönetilen ülkeler hala 2008’in etkisi altında.
Mali piyasalara getirdiği önlemler ve kamu harcamalarındaki disiplinli artışla
ABD’nin ekonomik rasyolarından iyi sinyaller gelmeye başladı. Dikkat ederseniz
ABD için 2012 yılında kriz söylentisi, yada eksi büyüme beklentisi hemen hemen
hiç yoktur. Çin ve uzak doğu ülkeleri büyümesini ve kapital biriktirmesini
2011’de devam ettirdiler. Onlar için
büyüme oranlarındaki düşüş bile kriz doğuracağı için planlı bir şekilde
büyümeye ve dünyanın üreticisi olmaya devam edecekler.
AB ülkelerinin yaşadığı kriz de ekonomi politikalarının
yanlışlığından kaynaklanıyor. Yunanistan’dan oldukça iyi dersler çıkardılar ve
aldıkları önlemler ile düşüşü durduracaklardır. AB ülkelerinin 2012 yılındaki
ortalama büyümesi %1 civarlarında olsa dahi, ithalatı düşmeyecek, tam tersine
büyüyecektir. Krizden çıkmaları için üretimlerini artırmaları gerekiyor. Bu da
ithalatı artıracaktır. AB’de para politikalarıyla ekonomiye kısa vadede yön
verilebildiği, ama uzun vadede yön verilemediği görülmüştür. 2008 yılından beri
ertelenen kamu yatırımlarının ekonomiye olumlu katkısı olmadığı görülmüş ve
Keynes’yen yaklaşımla kamu yatırımlarını artırma politikasına geçilmesi
düşünülmektedir. İngiltere’nin ikna
edilmesiyle AB’nin 2011’den daha iyi bir yıl geçireceğini düşünüyorum.
Türkiye 2011 yılında önemli yol kat etti ve rasyolarında
iyileşmeler sağladı. Kamu harcamalarını değil ama, tüketicilerin harcamalarını
bazı para ve ithalat politikalarıyla kontrol altına alarak bütçede
gerçekleşmelerinde başarıya ulaştılar. Tüketicilerin 2011 yılında ertelediği
ihtiyaçlarını 2012’de alacağını öngörebiliriz. Siyasal tabloda değişiklik
olmadığı sürece ekonomik tablomuzun geriye gitme ihtimali yok.
2012 yılında büyüme oranımız %5’in altına inmez. Bu da
dünya büyüme liginde ilk 5’e gireceğimize işarettir. İhracatımızın ithalatımızı
karşılama oranı artar. 2011’de ihracatçılarımızı ihya etmek amacıyla hükümet
kontrolünde dolar kuru artırılmıştır.
2012’de dolar dizginlenecek ve TL değerlenecektir. Dolar’ın 2012
ortalaması 1,7 ila 1,8 olur. Enflasyon %8 civarında gerçekleşir. Ekonominin motoru
olan devlet harcamaları azalmaz ama kontrol, dolayısıyla etkililik artar.
2011 yılına girerken de Türkiye ekonomisi üzerine ciddi
kriz söylemleri vardı. Bunların yarısı karamsarlıktan yarısı da manipülasyon
niyetlerinden kaynaklandığını söylemiştim. Nitekim Türkiye büyük bir ihtimalle
2011’de %7 büyümüş olacak. Şirketler için 2012 önerim tedbiri elden bırakmadan
detaylı büyüme planları yapmaları, Türkiye büyürken bundan nasiplenmeleridir.