Popüler Yayınlar

12 Haziran 2011 Pazar

Türkiye’nin 100. Yıl Vizyonu 2


2007 yılının Temmuz ayında kaleme aldığım “Türkiye’nin 100. Yıl Vizyonu” çok güzel tepkiler aldı. Ülkemiz için proje önerileri içeren bu makalem çeşitli dergi, gazete ve web sitelerinde gündeme getirildi. Hatta Cumhurbaşkanlığı himayesinde 2008 yılında kurulan “Türkiye’nin Stratejik Vizyonu: 2023 Projesi” kapsamında gündeme dahi getirildi (bkz: www.tsv2023.org). Ardından Başbakan’ın İstanbul için açıklayacağı çılgın projenin benim bu makalemdeki “Uygarlıklar Köprüsü” olduğu bazı medya kurumlarınca iddia edildi. Hoş bu makalemdeki birçok projenin hükümet tarafından hayata geçirileceğini de medyadan okuduk. 12 Haziran seçimlerinde AKP’nin seçim kampanyasında 2023 hedeflerine yer vermesi de hoş bir tesadüftü. Demek ki aklın yolu birmiş.

Benim gibi yaratıcılık, inovasyon, markalaşma ve pazarlama üzerine düşünen ve fikirler üreten birçok insan var. Üstelik bu fikirlerini internette cömertçe paylaşıyorlar. Ülkeyi yönetenler ve onların danışmanları bu fikirlerden daha fazla yararlanmalıdır. Demokratik yönetimin bir parçası da budur bence.

Şu bir gerçek ki, dünyanın daha güzel bir yer olması, yeryüzündeki insanlardan birinin bile yaşadığına pişman olmaması için yaratıcı ve faydalı projelere ihtiyaç var. Bu fikirler alt yapı, şehircilik, siyaset, kamusal yapılanma, spor, sanat ve daha bir çok alanda olabilir.

Bu sebeple, özellikle bloğu olan arkadaşlara ülkeyi yönetenlere ilham ve fikir verecek proje önermelerini tavsiye ediyorum. İster dünya, ister ülkeniz, isterse şehriniz için olsun, çevreye, insanlığa, estetiğe, gelişmeye yarayacak projeleriniz varsa durmayın, bloglarınızda dile getirin.

Böyle bir giriş yaptıktan sonra Türkiye’yi 100. yılında daha güçlü, daha gelişmiş, daha zengin yapacağına inandığım diğer projelerimi aşağıda sizlerle paylaşmak istiyorum.

Tarihi İstanbul’u Parlatalım
İstanbul 15 milyon nüfusu ve il sınırlarına kadar uzanan yerleşim alanlarıyla mega bir kent. Vatandaşlarımızın gözünde İstanbul marka kentken, yabancıların gözünde İstanbul algısı zayıftır. İtiraf etmeliyiz ki; İstanbul’un coğrafi güzelliğini değerlendiremedik ve modern bir kentleşme sağlayamadık. Son zamanlarda İstanbul’un güzelleşmesi ve dünyanın gözünde markalaşması bir sürü proje öne sürüldü. Bu projelerden bir çoğu gerçekten harika. Yalnız İstanbul’u kalabalıklaştıracak değil ferahlatacak projelere ihtiyaç var. Özellikle Bizans surlarıyla çevrili tarihi İstanbul’u ferahlatmak gerekiyor. Bu tarihi bölge için yepyeni bir plan hazırlanmalıdır. Bu tarihi bölge turizme, kültüre, eğlenceye ve eğitime ayrılmalıdır. Bunun için yapılacak şey sur içinde kamulaştırma yapmaktan geçiyor. İmarı kötü olan mahalleler kamulaştırılmalıdır. Burada oturanlar İstanbul’a kurulması düşünen 2 yeni şehire ve TOKİ konutlarına taşınmalıdır. Mahallelerin kaldırılmasıyla yaratılacak yeni boşluklara yeşil alan, kültür ve eğlence yerleşkeleri, üniversiteler ve oteller yapılmalıdır. Özellikle tarihi alanlar yeniden yapılandırılmalı, bölgeyle alakalı faaliyetleri olmayan işyerleri uzaklaştırılmalıdır. Savaştan çıkmış görüntüsü veren Bizans surları ise tamamen yıkılmalı ve yerine yepyeni, Bizans surlarından daha ihtişamlı Türk surları yapılmalıdır. (Bizans’a ait olduğu için restore etmeyeceksek, yıkıp yenisini yapmak daha doğru olmaz mı?)

Not 1: Kanal İstanbul projesi asla hayata geçirilmemelidir. 50 milyar dolarımızı emecek olan bu projenin hedeflenen başarıya ulaşması imkansızdır. Diyelim ki hedeflenen başarıyı yakaladı ve bu kanalın etrafında modern bir kent yaşamı oluştu; bu İstanbul’u 40 milyonluk bir kente çıkaracak ve Anadolu illerinin boşalıp İstanbul’a akmasına neden olacaktır. Zaten İstanbul ile Anadolu arasında bir denge kuramadığı için gelişemeyen Türkiye daha problemli bir ülke haline gelecektir. Bu fikrimi destekleyen makaleyi (http://ufukturu.blogspot.com/2006/10/baska-istanbul-var-m.html) adresinde okuyabilirsiniz.
Not 2: Gebze ve Dilovası İstanbul’a bağlı olmalıdır. Bu iki ilçe İstanbul’a Kocaeli’nden daha yakındır. Haritaya baktığınızda veya coğrafyayı incelediğinizde her iki ilçenin İstanbul sınırlarında olması gerektiği kolayca görülür. Burada yaşayan nüfus kendini Kocaeli’ne değil, İstanbul’a yakın görür.  Bu iki ilçenin İstanbul’a katılması daha büyük bir ekonomik sinerji yaratacaktır.
Not 3:İstanbul içindeki ticaret/mal limanları Tuzla ve Büyükçekmece ötesine taşınmalıdır. Bu iki bölge arasındaki yerlere yük gemileri yanaşamamalıdır. Aynı şekilde kuzeyde Şile ve Kilyos arasında da hiçbir zaman yük limanı olmamalıdır. Taşınan limanlar halka açık park ve tesislere dönmelidir. Böylece halk ve turistler Boğaziçi'nin ve İstanbul kıyılarının eşsiz deniz manzarasından daha fazla yararlanabilir.
Not 4: Boğaz’daki yalıların mimari yapısı bozulmadan butik otellere dönüştürülmesi için teşvik programı başlatılmalıdır. Boğazdaki askeri tesisler ve devlet tesisleri turizmin hizmetine devredilmelidir. Buralar ya otel, ya da kamuya açık (kültür tesisi, müze ve benzeri) yerler olmalıdır.
Not 5: İstanbul’da kıtalar arası geçişi kolaylaştırmak ve köprü trafiğini rahatlatmak için İstanbul Boğaz’ının iki yakasındaki sahil yollarına bağlanan 2 şeritli tüp geçitlerden 10 tane yapılmalıdır. Bunların 5 tanesi Avrupa yakasına geçişi, 5 tanesi de Anadolu yakasına geçişi sağlamalıdır. Birinci tüp geçit Sarayburnu ile Kadıköy arasında olmalıdır. İkincisi Karaköy ile Üsküdar arasında olmalıdır. Üçüncüsü Beşiktaş ile Kuzguncuk arasında olmalıdır. Dördüncüsü Kuruçeşme ile Çangelköy arasında olmalıdır. Beşincisi Aşiyan ile Göksu arasında olmalıdır. Altıncısı İstinye ile Çubuklu arasında olmalıdır. Yedincisi Tarabya ile Beykoz arasında olmalıdır. Sekizincisi Rumeli kavağı ile Anadolu kavağı arasında olmalıdır. Dokuzuncusu Sarıyer ile Yuşa Tepesi arasında olmalıdır. Onuncusu Garipçe köyü ile Poyrazköy arasında olmalıdır. 2 şeritli tüp geçit yapmak hızlı ve ekonomik olacaktır. Bu tüp geçitler sayesinde hem İstanbul’un trafiği hem de boğazın 2 yakasındaki sahil yolu trafiği önemli ölçüde azalacaktır.

Marka Şehirler Yaratmalıyız
Her şehrimizi markalaştırmak, zenginleştirmek ve kentsel dönüşümünü sağlamak için hükümetin başlattığı marka şehirler projelerine destek verilmelidir. Her şehrimiz farklı bir özelliğiyle ön plana çıkmalıdır. Bir şehri markalaştırmak sadece belediyenin meselesi olmamalıdır. Zaten sadece belediyenin vizyonu ve kaynağıyla çözülecek bir mesele de değildir. Bir şehir turist, yatırımcı ve yerleşimci çekebiliyorsa markalaşmış demektir. Bu kişileri çekmek için de şehirleri cazip hale getirmek gerekiyor. Hükümetin marka şehirler yaratmak üzere atacağı adımlar Türkiye’nin batısı ve doğusu arasındaki gelişmişlik farkını da ortadan kaldırabilme fırsatını yaratacaktır. Hatta gelir dağılımı farklılıklarını dahi azaltacaktır. Yalnız hükümet İstanbul’un nüfusunu artıracak projelerden vazgeçmediği sürece marka şehirler projeleri başarıya ulaşmaz. Doğu ve Güneydoğu Anadolu’yu kalkındırmak için marka şehir projeleri buradaki şehirlerden başlamalıdır.
Not: Bir şehri markalaştırmanın adımlarından birisi de şehirdeki sosyal hayatın cazip ve tatmin edici olmasıyla mümkündür. Bir çok noktada başarılı olan hükümetin insanların eğlenmesini sağlayan alanlar, bölgeler yaratmadaki gusto’suzluğu marka şehirler yaratma hayalinin gerçekleşmesinin önündeki en önemli engeldir. Anadolu’daki şehirlerin bırakın turist çekmeyi, il takımlarında oynayan yerli ve yabancı futbolcularını dahi şehirlerinde tutamamaları, bu şehirlerde tatmin edici gece ve eğlence hayatının inşaa edilememesinden kaynaklanmaktadır. Marka şehirler yaratmak için kentli insanın sosyal ihtiyaçlarını gidermeye yönelik projeleri öne almak iyi bir başlangıç olacaktır.

Çevreci Enerjiye Yönelmeliyiz.
Türkiye’nin en büyük ithalat kalemi akaryakıt ve doğalgazdır. Cari açığımızı artıran ve ülkemizi kirleten bu enerji kaynaklarının alternatifini yaratmak için ülkece çaba harcamalıyız. Rüzgar, güneş, dalga ve toprak enerjisinden yararlanarak elektrik üretmek üzere teknoloji geliştirme amaçlı ar-ge faaliyetlerine devlet destek olmalıdır. Bu tip çevreci enerji üretmeye girişen özel ve resmi kurumlara her türlü kolaylık ve destek sağlanmalıdır. Yeni farkına vardığımız rüzgar değirmenlerinin sayısı hızla artmalıdır. Köyler, belediyeler elektrik ihtiyaçlarının bir kısmını bu tip çevreci yatırımlarla karşılamalıdır.
Not: Yerli otomobil için yapılan hamlelerde mutlak şart elektrikli otomobil olmalıdır. Yerli elektrikli otomobile çok büyük vergi avantajı sağlanmalıdır. Böylece Türkiye’nin akaryakıt ithalatı ve dünyaya saldığımız karbondioksit bir nebze olsun azalabilir. 

Üniversiteler Ülkesi Olmalıyız
Özellikle Doğu ve Güneydoğu Anadolu bölgemizde son derece modern üniversiteler kurmalıyız. Hem gençlerimizin hem de akademisyenlerimizin tercih edeceği derecede güzel olanaklara sahip üniversiteler açmalıyız. Bu bölgelerimizin gelişmesi için üniversiteler ve üniversite öğrencileri lokomotif olacaktır. Bu üniversitelere dünyanın dört bir yanından öğrenciler ve akademisyenler de gelmelidir.

Sporcular Ülkesi Olmalıyız
Halkın spor yapabileceği rekreasyon parkları yapmak, beden derslerinin süresini artırmak, amatör kulüplere destek olmak, profesyonel sporculara cazip ödül programları sunmak, spor salonları yapmak, statları yenilemek, uluslararası spor müsabakalarını ülkemizde yapılmasını sağlamak,…bunların hepsi güzel hareketler. Ama yetmez, yetmemeli. Amatör ve profesyonel olarak spor yapan vatandaş sayımızı 10 katına çıkarmalıyız. Ki bu bile neredeyse aynı nüfusa sahip olduğumuz Fransa’daki sporcu sayısına yaklaştıramayacaktır. Disiplinli bir şekilde ve amaca yönelik yapılan sporun sporcuya aşıladığı zihniyet bu ülkenin vatandaşlarının birbirine karşı daha hoşgörülü olmasını sağlayacaktır. Ülkemiz insanında az bulunduğunu düşündüğüm centilmenlik, adil rekabet, ekip olma, disiplinli çalışma bilincinin en kolay sporla gelişeceğine inanıyorum. Sporda elde edilecek uluslararası başarılar vatandaşların birlikte daha çok şey başaracağına olan inancını artıracaktır.

Vizesiz Giriş Yapılan Ülke Olmalıyız
Özellikle komşu ülkelerin vatandaşları sadece kimlik göstererek ülkemize girip çıkabilmelidir. Aynı hakkı komşu ülkeler de bizim vatandaşlarımıza sağlamalıdır. Ama bu uygulamayı başlatan biz olmalıyız.  Madem komşularla sıfır sorun yaşamak istiyoruz, buradan başlamalıyız.

Türkiye Müslüman Ülkeleri Demokrasiye Davet Etmelidir
Dünyanın en modern, en özgürlükçü ve en gelişmiş Müslüman ülkesi Türkiye’dir. Türkiye doğru bir dille diğer Müslüman ülkeleri demokrasiye davet etmelidir. Halkını baskıyla yöneten diktatörlere şirin gözükmek, iktidarı babadan oğula devreden kralların elini sıkmak bize yakışmaz, yakışmıyor. Tüm Müslümanlar en az bizdeki kadar bir demokraside yaşamayı hak ediyor. Müslümanların demokraside huzur bulacağını, Müslüman ülkelerin demokrasi sayesinde gelişeceğini, İslam’ı daha çok insanın benimsemesi için Müslüman ülkelerin demokrasinin bayraktarlığını yapması gerektiğini dindaş ülkelere Türkiye doğru dış politikalar ile anlatmalıdır. Bu ülkelerde demokrasi isteyen gruplara açık veya örtülü destek çıkmalıdır. Atatürk’ün çizdiği yolun diğer Müslüman ülkelerce de benimsenmesi 100. Yıl vizyonumuzda mutlaka olmalıdır.  

Yönetim Mekanizmalarımızı Yeniden Yapılandırmalıyız
Mevcut yönetim mekanizmalarının adil, dürüst ve etkili yönetime izin vermediği bir gerçek. Mevcut anayasanın zengine de fakire de, güçlüye de zayıfa da, çoğunluğa da azınlığa da dar geldiği ayrı bir gerçek. Yeni anayasa insan hakları, kuvvetler ayrılığı, sürdürülebilir büyüme, adalet ve özgürlük düşünülerek hazırlanmalıdır. Seçilmiş yöneticilerin hakiki iktidar olabildiği, ihtiyacımız olan modern yasaların kolayca çıkarılabildiği, diktatörlük veya para heveslisi yöneticilerin karanlık emellerini kursağında bırakacak, insan haklarını ve özgürlükleri en önde tutan, gelecek nesillerin değişim taleplerine ipotek koymayan yeni bir yönetim mekanizması inşaa etmeliyiz.

İşte benden naif öneriler:
·      Devlet protokolünün tepesinde Başkan, ardından Denetim Meclisi Başkanı, ardından Yasama Meclisi Başkanı gelmelidir.
·      Ülkeyi yönetecek Başkan ve bakanlarıyla, ili yönetecek Başkan ve ekibi Yönetici Seçimleriyle belirlenmelidir.  Vatandaş ülkesini yönetecek ve ilini yönetecek partiyi bu seçimde belirlemelidir. İcracı bakanlıklar ve kurumlar yöneticilerin sorumluluğunda olmalıdır.
·      Yönetici seçimleriyle belirlenen yöneticilerin icraatlarını ve resmi kurumların denetimini yapacak Denetim Meclisi’nin seçimleri bir hafta sonra yapılmalıdır. Denetim meclisine seçilenler partilerinden istifa edip bağımsızlaşmaları gerekir. Özerkleştirilen adalet sistemi ve güvenlik (ordu, polis ve istihbarat) teşkilatları doğrudan Denetim Meclisine karşı sorumlu olmalıdır. Denetim meclisinin görevden alma yetkisi olmalıdır ama göreve atama yetkisi olmamalıdır.
·      Hükümet tarafından önerilecek yasaları inceleyecek, düzeltilmesi için hükümete iade edecek, onaylayacak veya reddedecek olan Yasama Meclisini her üniversiteden gönderilen temsilciler oluşturmalıdır. Her üniversite göndereceği 5 temsilciyi akademisyenlerinin ve öğrencilerinin seçimiyle belirlemelidir.

Kürdistan’ı Biz Kuralım
Kürtler tarih boyunca devlet kuramamış talihsiz bir millet. Irak’ın kuzey bölgesinde henüz meşrulaşmamış bir Kürdistan devleti var. Ama hala bağımsızlıklarını ilen etmiş değiller ve niye bekledikleri de belli değil! Bu bölgenin Irak’tan bağımsızlığını ilan edip devlet kurmasına biz ön ayak olmalıyız. Bu yeni komşumuzu emperyalist güçlerin himayesinden kurtarıp kendi himayemize almalıyız. Devlet mekanizmalarını oluşturmasını biz sağlamalıyız. Ordusunu ve polis teşkilatını biz eğitmeliyiz. Sanayisini ve ticaretini geliştirmesi için yardımcısı olmalıyız. Demokrasiyle yönetilmesini sağlamalıyız. Aramızdaki ticaret ve ziyaret serbest olmalıdır. İstanbul’dan Adana’ya nasıl gidebiliyorsak, Erbil’e de öyle gidebilmeliyiz. Diyarbakır’daki bir tüccar ile nasıl ticaret yapıyorsak Musul’daki tüccarla da öyle ticaret yapabilmeliyiz. Türkiye’deki Kürt kökenli vatandaşlar çifte vatandaşlık hakkına sahip olmalıdır. Aynı şekilde Kürdistan’daki Türk kökenliler de çifte vatandaşlık hakkına sahip olmalıdır. Hem oradaki seçimlerde hem de buradaki seçimlerde oy kullanabilmelidirler. Türkiye’deki Kürt sorunu Kuzey Irak’ta kurulacak kardeş ülke Kürdistan ile bıçak gibi kesilecektir. 100. yılımıza bölünmeden Kürt sorununu çözmüş olarak girmek istiyorsak yukarıdaki öneriyi daha detaylı bir plan dahilinde hayata geçirmeliyiz. Taraflar kazan-kazan esasına dayalı görüşmelerde adil pazarlıklar yapar ve uzlaşmacı bir yaklaşım sergilerse Türkiye bölünmez, Kürtler de vatan sahibi olur. Ama sanırım bu çözümü düşünmemizi istemeyen biz ve onlar değiliz, diğerleri!

Türkiye’nin 100. Yıl Vizyonu başlıklı makalelerimin devamını getireceğim.  Amacım tartışılmaya değer ve tartışmaya açık fikirler ortaya atarak düşünce dünyamızı geliştirmek ve önce ülkeme sonra da insanlığa faydalı projeler üretmektir. Öneri ve eleştirilerinizi yazarsanız sevinirim.

Not: Bu yazıyı 28 Nisan 2011’de yazmama rağmen yayınlamak için 12 Haziran seçimlerinin tamamlanmasını beklediğimi bilmenizi isterim. 

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder