Popüler Yayınlar

1 Aralık 2010 Çarşamba

Dünya Vatandaşı


İkinci dünya savaşının bitmesiyle başlayan küreselleşme süreci Sovyetler Birliği’nin çökmesiyle birlikte ikinci fazına geçmişti. Bu ikinci dönemde uluslararası ticaretin artması, global markaların rağbet görmesi, hava ulaşım ağının yaygınlaşması ve internetin kitleler tarafından yoğun kullanılıyor olmasıyla küreselleşmenin hızı daha da arttı.  

2010 senesini tamamlarken küreselleşmenin insanlığa neler kazandırdığı ve kazandıramadığının bir bilançosunun yapılması gerektiğini düşünüyorum. (Asıl küreselleşmenin dünyaya neler kaybettirdiklerini konuşalım diyenlerin yazıyı buradan sonra okumaması daha iyi olur. Çünkü bence dünya barışı ve refahının artması için tek seçenek küreselleşmedir. Dünyaya gelen tüm insanların barış içinde, mutlu, sağlıklı ve olanaklı yaşayabilmesi için küreselleşmeyi istemekten başka çaremizin olmadığını düşünüyorum. Bu düşünceme katılmayanların yazının devamını doğru okumaları mümkün olmayabilir) 

Bundan 15 yıl önce küreselleşme sayesinde şunların olacağını öngörmüştüm;
·         Dünyanın doğusundaki ülkeler ile gelişmekte olan ülkelerin ekonomileri büyüyecek. Üretimleri, tüketimleri ve ihracatları artacak. Dünya refahından daha fazla pay alacaklar. Batı dünyasının refahına ulaşmayı hedef edinecekler ve bunu er ya da geç başaracaklar.  
·         Gelir dağılımının dünyaya daha dengeli yayılmasıyla teknolojiye ulaşabilen eğitimli insan sayısı artacak.
·         Global markaların daha fazla tüketiciye ihtiyaç duymaları yüzünden gelişmiş ülkeler diğer ülkelerin de gelişmesi gerektiğine inanacak ve serbest ticaretin sınırları artacak. Silah ticaretinin savaşları tetiklediği, dolayısıyla dünya refahını tehdit ettiği görülecek.
·         Dünyadaki zengin ve eğitimli zümreler dünyadaki fakir ve eğitimsiz bölgelere nitelikli projelerle yardım edecek. 
·         Kapalı ve yarı demokratik rejimler demokratikleşme konusunda daha hızlı adımlar atacaklar.  Dünya ile rekabet edebilmek ve ekonomilerini geliştirebilmek için bu adımları atmaları gerektiğini görecekler. İnsan hakları, özgürlük, eşitlik, adalet gibi demokratik nimetlerden daha fazla insan faydalanacak.
·         Medeniyetler çatışmasının tam tersine medeniyetler arası anlayış ve hoşgörü artacak. 
·         Radikal ideolojiler ve ideologlar yumuşayacak. İdeolojilerini dünyanın ve hayatın merkezi sanan insan sayısı azalacak.
·         Milletlerin içindeki ırkçı düşünceler ve ırkçılar azalacak. Irk asilliği ve üstünlüğü safsatası prim yapmayacak. Irklar farklı ırklara karşı daha misafirperver olacak.  
·         Yaşam ve düşünce tarzıyla çoğunluğu oluşturan zümreler farklı düşünen ve farklı yaşayan azınlık grupları ötekileştirmeyecek.
·         Dindarlık ve din merkezli yaşayanların oranı azalacak. Dini uygulamaların bazılarının insan haklarına aykırı olduğunu kabul eden inananlar arasından reformist akımlar doğacak.  Dinlerdeki reformist yaklaşımlar inananlar tarafından daha çok benimsenecek.
·         Kısacık yaşam süresinin değerini bilen insanların sayısı artacak. Eğlence, oyun, spor, sanat, gezi, turizm gibi alanlardan faydalanan insan sayısı artacak. Çalışma saatleri düşecek.

Yukarıdaki öngörülerimin hangisinde ne kadar yol alındığının muhasebesini yapmam gerekirse;
·         Dünya refahının arttığını, dünya nimetlerinin tüketilmesinden daha fazla insanın yararlandığını söyleyebiliriz. Özellikle Çin’in kaydettiği aşama öngörülerimin bile ötesinde.
·         Global marka sayısı arttı ve daha fazla ülkeye nüfus ettiler. Üstelik bu global markalar artık doğu ve gelişmekte olan ülkelerden de çıkabiliyor.
·         Kültürel kaynaşma olarak özetleyebileceğim gelişmeler ise son derece yavaş. Toplumlar ve medeniyetler arasındaki nefret düzeyi hala düşmüş değil. Dolayısıyla medeniyetler arası çatışma, savaş, katliam gibi riskler dünya barışını ve refahını hala tehdit ediyor.  

Küreselleşme sayesinde ekonomik iyileşme sağlandığı kadar kültürel uzlaşma ve kaynaşma sağlanamadı maalesef. İnsanlardaki aidiyet duygusunun baskınlığı, aidiyet duygusunun yanlış kodlanması buna neden oluyor. Bu da küreselleşmenin önünü tıkıyor.

Faşist aidiyet duygularından kurtulamadığı için küreselleşme sürecinde ilerlemesi yavaşlayan dünyamızda yeni bir kavrama ihtiyaç olduğunu düşünüyorum. Yoksa dünyanın birçok ülkesinde mutlu, sağlıklı, olanaklı bir hayat geçirmeden, her gece yatağına aç giren, kendini hep tehlikede hisseden, yani gün yüzü göremeden yaşayan ve ölen milyarlarca insan olmaya devam edecek.

Dünyayı refaha ve barışa ulaştıracak, küreselleşmeye katkıda bulunacak katalizör kavram bence “dünya vatandaşlığı”dır.

Dünya vatandaşı kimdir?
Başka ırktan, dinden, düşünceden, yaşam tarzından olan insanları aşağılamayan, garipsemeyen insandır. Şehrinde, ülkesinde kendisinden farklı insanlarla yaşamaktan rahatsız olmaz. Aynı şekilde farklı insanların şehirlerinde yaşamaktan da rahatsız olmaz. Kendi ırkını, dinini, düşüncesini, yaşam tarzını başkalarından üstün görmez. Kendisinden farklı olan insanlara dayatma yapmaz, onları ötekileştirmez. Herkese karşı saygılıdır, kibardır. Hayattan keyif almaya çalışır, etrafına keyif verir. Sanata ve sanatçıya değer verir. Dünyayı gezmeyi, görmeyi, farklı insanlar tanımayı sever. Sosyal çevresini geniş tutmaya çalışır. Sadece kendi mutluluğunu değil başkalarının da mutluluğunu dert edinir. Yardımseverdir. Paylaşımcıdır. İsrafı sevmez. Efendice yaşamayı yeğler. Bilime, teknolojiye ve eğitime önem verir. Aklı öne çıkarır. İfade özgürlüğü, fırsat eşitliği, insan hakları, adil yönetim konularına çok önem verir. Adil olmayı, hak edene hakkını vermeyi ilke edinir. İdeolojilerden arınmıştır. Din fetişisti değildir. Geleneklere saplanmaz. Kendi neslinin de gelenek ve kültür oluşturmasına karşı çıkmaz. Kompleksleri, kinleri yoktur. Başka insanlara karşı önyargılı değildir. Başkalarını ezmek için değil insanlığa faydalı olmak için güçlenmeye, zenginleşmeye çalışır.

Büyük bir ihtimalle bazılarınız bu tanımda kendinizi bulabilirsiniz. Çünkü etrafımızda kendine dünya vatandaşı demeden ama bahsettiğim mantıkla yaşayan birçok insan var. Her ülkede dünya vatandaşıymış gibi yaşayan ve düşünen insanlar var zaten. Onlardan biri olmanız pek ala mümkündür. Düşünce ve yaşama biçiminizin teorisini ortaya koyma ve başkalarına empoze etme ihtiyacı duymadığınız için  kendinizi dünya vatandaşı olarak nitelemiyorsunuzdur.

Dünya vatandaşlarının sesi soluğu, keskin ve sapkın inançlara/ideolojilere sahip insanlar kadar çıkmaz. Dünya vatandaşları medeniyete, ilerlemeye ve küreselleşmeye yaptıkları katkının farkında değildir. Bu yüzden güçlerinin de farkında değillerdir. Ama insancıl medeniyet onların yaşam alanlarından tüm dünyaya bir gül kokusu gibi yayılır. Onlar dünyanın mantığıdır, vicdanıdır, geleceğidir.

Dünya vatandaşlarının sayısının artması küreselleşmeyi ve dolayısıyla dünyanın huzurunu artıracaktır. Dünya vatandaşlarının sayısı gelişmiş ülkelerde çok, gelişmemiş ülkelerde ise neredeyse yok denecek kadar azdır. Dünya vatandaşı sayısı az olan ülkelerde faşizm hem devlette hem de sosyal hayatta kol gezmektedir. Fakirlik, mutsuzluk, bakımsızlık kaderleri değil alışkanlıkları olmuştur. Bu hayat tarzı onları daha da batağa sürükler. Gelişme çizgileri tersine döner. İnsanlıktan çıkarlar.

Dünya vatandaşı yetiştirebilen ülkeler gelişebilecek ve küreselleşmeden daha fazla nemalanabilecektir. Bu yüzden dünya vatandaşlığı kavramı daha fazla yüceltilmeli ve içi daha fazla doldurulmalıdır.

Not: Küreselleşmeden ne gibi beklentilerim olduğunu 2007 tarihli yazımda etraflıca belirtmiştim.  Dünya vatandaşlığı kavramımın daha iyi anlaşılabilmesi için o yazımı (http://ufukturu.blogspot.com/2007/01/kuresellesme-nasl-bir-dunyaya-dogru.html) okumanızı da tavsiye ederim.